Blog hakkında...

----------------------------------------------------------
Yorum yazmak isterseniz yazıların bittiği yerde zarf işareti göreceksiniz oraya tıklayarak yorum yazabilir ; ya da sağ tarafta bulunan ziyaretci defterime leave a response'a tıklayarak yorumlarınızı iletebilirsiniz.

Gelelim Blog'umun ismine...
En üstteki fotoğrafın üstünde de gördüğünüz gibi ismi:
"Jail l`impression de ne pas t`avoir vu"

Çok anlamlı bulmuştum. Bir gün haberleri okurken karşılaştım bu cümleyle, aşklarıyla meşhur Fransa Cumhurbaşkanı ve aşk mektubu konu:) (http://www.hurriyet.com.tr/dunya/7391715_p.asp)

Olayın magazinsel kısmı değil de,
Ben sözün anlamındaki derinliğine hayran kaldım... evet, doğru kelime bu, hayran kaldım...
Bir özlem bu kadar güzel anlatılabilirdi...
Blog'umun adının Türkçesi:
"Sanki seni yüzyıllardır görmemiş gibiyim..."

Bana bu cümle o kadar çok şey hissettirdi ki...

Temelinde aşk olan bir özlem, tutku bu kadar güzel ifade edilebilirdi..

İşte bu kadar sevdiğim bir cümlenin blog'umun ismi olmasını hiç tereddütsüz istedim:)

Son olarak,
Blog'uma,
Dünyama,
Hoşgeldiniz!

Herkese keyifli dakikalar diliyorum...
----------------------------------------------------------------

12/01/2009

İçindekiler Kısmı

 Bu ay blogum beyazlara büründü gelin misali:) Umarım bu halini daha çok sewersiniz. Talepleri değerlendiriyorum efendim:)


 Peki bu ay neler var?
 Bu ay o kadar yogun geçti ki...
 Bir üniversitelinin günlüğü olsa bu, size hep "sınav çok zordu" " canım film izlemek istiyor" "hep uyumak istiyorum nedense:p" diye şeyler yazardım bu ay:)


 Ben size bu ay, Kıskançlık hakkında yazmak istiyorum.
 Nerden çıktı derseniz;
 Yine bir gün sınava çalışıyorum ve bugün pazar... Beni bilenler iyi bilir, her pazar önce "Yaşamdan Dakikalar" sonra "Ruat Mengü ile Her Açıdan" ı izlediğim o pazarlardan biri yani... Yaşamdan Dakikalar'da Haşmet Babaoğlu kıskançlık üstüne o kadar katıldığım bir yorum yaptı ki. Sizlerle paylaşmak istedim. "Kıskançlıkla hasetliği günümüzde ayırt edemeyenler var. Mesela, sınıfta ön önde oturan bir kız var, kızı diğer oğlanlardan kıskanırsın, bu kıskanmaktır evet. Ama bir bayanın güzelliğini kıskanmak, başarısını kıskanmak, mevkiisini kıskanmak, kıskanmak değil hasetliktir."


 Gıbta etmek vardır bir de, Onu da Hıncal Bey bir hafta sonra ekledi Haşmet Beyin konuşmasına. Gıbta ise, o bayanın başarısını tebrik etmek ben de oyle olsam demek. Hasetlikteki gibi ondakini bana ver demek değil.
 Kıskançlığın bilinen felsefecilerce açılımı ise;
 Sokolof : "Kıskançlık, insanın en az bilinen duygusu ve üzerinde en az konuşulan davranışıdır. Bir muammadır."
 Decrates: "Kıskançlık, sahip olduklarını koruma isteğinden kaynaklanan bir tür korkudur." diyor.
 David R. Mace “Normal kıskançlık, pek çok evliliği kurtarmış bir emniyet sübabıdır. Anormal kıskançlık ise yıkıcı bir saplantıdır ve tedavi edilmesi gerekir.” demektedir.


 Onca yorum, tanıma ek olarak, kadınlar ve erkekler, "kıskanılarak" bir sahiplerinin bulunduğunu hissederler ve hatırlarlar. Bazıları hiç kıskanılmamaktan şikayet eder, bazıları aşırısından. Demek ki, en güzeli orta şekerli olanıymış:) Diğerlerinden kaçınınız:)


 Kasım ayında sevgili öğretmenlerimizin gününü kutladık. En başta Baş Öğretmen Atatürk'ün...


 Ek olarak O'nun ölüm yıl dönümü kasım ayının en tüylerimizi diken diken yapan bizi duygulandıran günü ile de başbaşaydık yine...


 Geçen bir arkadaşımla muhabbet ederken ona, bugüne kadar yaptıklarımın bir hedefi olduğunu, bir görevim oldugunu soyledim. Yaşıyorsam, onun için yaşadığımı... Benim çok önemli bir görevim var bu hayatta, evet. Küçüklüğümde bu güzel ülkemiz için hep asker olmak istemiştim. Ama olamadım, boydan kaybettik:) Sonra anladım ki, sadece asker olarak değil, başka bir şey olarak da ülkeme yararlı olabilirdim. Şuan ülkeme yararlı olmak için Bilişim Sistemleri Müh. bölümünde okuyorum. Sadece bu mu peki?Hayır... Bu yapabileceğimin en iyisi değil. 1 tanesi sadece. Bugüne kadar bir çok kulüpte aktif görev yaptım, küçüklüğümden beri derneklerde aktif oldum. Niye peki? Kendim de aydınlanabilirdim, banane çevremden diyebilirdim. Bense Atatürk'ün yolunda, ülkemizin çağdaşlaşması, duraklamaması için, etrafımda eğer durağan, bilinçsiz, ne yaşadığını, niye yaşadığını bilmeyen, hayattan bir beklentisi olmadan günü yaşayan insanlar varsa bir nebze de olsa hayata bağlamak bu ülke için yararlı birer vatandaş olmaları için onları harekete geçirmeyi bir görev bildim... Bir insanın hayata bakışını olumlu yönde değiştirdiğini görmek kadar mutlu eden bir şey yok inanın... Ben hep beraber aydınlanmayı seçenlerdenim işte... Atamın izinden gidenlerdenim... Bu ülkenin çağdalaşması için biz gençlerin bir anı boş geçirmemesi lazım...


 Atam, sen rahat uyu...


 Biz ilelebet izindeyiz...


 Ocaktaki temamızda görüşmek üzere!


 Sizlerle bu ay en sevdiğim, dinlemekten bıkmadığım fransızca müzikleri paylaşıyorum. (Bir müzisyen olarak da belirtmek isterim, din/dil/ırk ayrımı hiçbir konuda yapmadığım gibi, müzik gibi evrensel olan bir konuda da yapmıyorum:) )
 Yine ayın şiirleri tabii ki, ayın tango müzikleri, videoları...


 Beğenmeniz dileğiyle...


 Özellikle Charles Amcayı:)

Hayırlı Fırtına



Damımın üstüne düşen

Ve beni hiç uyutmayan yağmura

Lanet ediyordum….


Bahçemi harap eden

Ve yaprakları dallarından ayıran rüzgara

Lanet ediyordum…


Fakat sen gelince

Yağmura şükrettim..
Çünkü , ıslak elbiselerini
Çıkarmağa mecbur oldun...


Rüzgara şükrettim :

Çünkü , lambamı söndürdü...


Luei Chie

Bir Kadını Beklerken



Bir kadının bana gelecek olması, bir rüzgarı geçerek

Bir şarkıyı geçerek, saçlarının uçuşunda

Bir kadının bana gelecek olması, bir ömür geçecek



Aşkın buruk tadında, buluşması iki yalnızlığın

Bir akşamı geçecek

Belki de dağılan sesleri hüznün ve akşamın

belki de

Bir kadını geçecek



Bir kadını bekliyorum

Eteklerini ve saçlarını uçurarak gelecek…



Ataol Behramoğlu

10/25/2009

İstanbul'u dinliyorum...

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı


Önce hafiften bir rüzgar esiyor;

Yavaş yavaş sallanıyor

Yapraklar ağaçlarda;

Uzaklarda, çok uzaklarda,

Sucuların hiç durmayan çıngırakları

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.



İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Kuşlar geçiyor, derken;

Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.

Ağlar çekiliyor dalyanlarda;

Bir kadının suya değiyor ayakları;

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.



İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Serin serin Kapalıçarşı

Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa

Güvercin dolu avlular

Çekiç sesleri geliyor doklardan

Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.



İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Başımda eski alemlerin sarhoşluğu

Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;

Dinmiş lodosların uğultusu içinde

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.



İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Bir yosma geçiyor kaldırımdan;

Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.

Bir şey düşüyor elinden yere;

Bir gül olmalı;

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.



İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;

Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;

Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;

Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından

Kalbinin vuruşundan anlıyorum;

İstanbul'u dinliyorum.



ORHAN VELİ KANIK

9/13/2009

İstanbul'a dair...

Evin içinde bir oda, odada İstanbul


Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul

Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı

Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul

Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm

Çekmeğe başladı, oltada İstanbul

Bu ne biçim su, bu nasıl şehir

Şişede İstanbul, masada İstanbul

Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık

Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul

İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım

Nereye gidersen git, orada İstanbul.



Ümit Yaşar Oğuzcan





İstanbul

Gün ve gece bir başka tablo İstanbul'da;

Sabah erken, akşam geç olur İstanbul'da...



Kalbin uzak ise, O'na yakın olsan da;

Hasret yaman, sevda güç olur İstanbul'da!...



Birazcık gölge, bir yudum çay Çamlıca'da;

Mana derin, madde hiç olur İstanbul'da...



Gün gelip, nefes bitip, vade dolduğunda

Yıl ne zaman, saat kaç olur İstanbul'da?


Hasan Gezer

İzleyiciler

Mary& Max

Mary& Max

Film'den alıntı...

"İnsanlar inanılmaz mantıksızdı. hindistan' da çocuklar açlık çekerken insanlar neden yemeklerini çöpe atıyorlardı? Neden oksijene ihtiyaçları varken yağmur ormanlarını yok ediyorlardı? Ve neden asla zamanında gelmeyeceklerse otobüsler için zaman çizelgesi hazırlıyorlardı? en sevdiği fizikçiyle mutabık kaldı : sadece iki şeyde sonsuzluk vardır ; evrende ve insanın aptallığında."Mary & Max

Ayın fotoğrafı...

Ayın fotoğrafı...
Bolu...

Sizce olmuş mu bu blog?:)