Bu ay blogum beyazlara büründü gelin misali:) Umarım bu halini daha çok sewersiniz. Talepleri değerlendiriyorum efendim:)
Peki bu ay neler var?
Bu ay o kadar yogun geçti ki...
Bir üniversitelinin günlüğü olsa bu, size hep "sınav çok zordu" " canım film izlemek istiyor" "hep uyumak istiyorum nedense:p" diye şeyler yazardım bu ay:)
Ben size bu ay, Kıskançlık hakkında yazmak istiyorum.
Nerden çıktı derseniz;
Yine bir gün sınava çalışıyorum ve bugün pazar... Beni bilenler iyi bilir, her pazar önce "Yaşamdan Dakikalar" sonra "Ruat Mengü ile Her Açıdan" ı izlediğim o pazarlardan biri yani... Yaşamdan Dakikalar'da Haşmet Babaoğlu kıskançlık üstüne o kadar katıldığım bir yorum yaptı ki. Sizlerle paylaşmak istedim. "Kıskançlıkla hasetliği günümüzde ayırt edemeyenler var. Mesela, sınıfta ön önde oturan bir kız var, kızı diğer oğlanlardan kıskanırsın, bu kıskanmaktır evet. Ama bir bayanın güzelliğini kıskanmak, başarısını kıskanmak, mevkiisini kıskanmak, kıskanmak değil hasetliktir."
Gıbta etmek vardır bir de, Onu da Hıncal Bey bir hafta sonra ekledi Haşmet Beyin konuşmasına. Gıbta ise, o bayanın başarısını tebrik etmek ben de oyle olsam demek. Hasetlikteki gibi ondakini bana ver demek değil.
Kıskançlığın bilinen felsefecilerce açılımı ise;
Sokolof : "Kıskançlık, insanın en az bilinen duygusu ve üzerinde en az konuşulan davranışıdır. Bir muammadır."
Decrates: "Kıskançlık, sahip olduklarını koruma isteğinden kaynaklanan bir tür korkudur." diyor.
David R. Mace “Normal kıskançlık, pek çok evliliği kurtarmış bir emniyet sübabıdır. Anormal kıskançlık ise yıkıcı bir saplantıdır ve tedavi edilmesi gerekir.” demektedir.
Onca yorum, tanıma ek olarak, kadınlar ve erkekler, "kıskanılarak" bir sahiplerinin bulunduğunu hissederler ve hatırlarlar. Bazıları hiç kıskanılmamaktan şikayet eder, bazıları aşırısından. Demek ki, en güzeli orta şekerli olanıymış:) Diğerlerinden kaçınınız:)
Kasım ayında sevgili öğretmenlerimizin gününü kutladık. En başta Baş Öğretmen Atatürk'ün...
Ek olarak O'nun ölüm yıl dönümü kasım ayının en tüylerimizi diken diken yapan bizi duygulandıran günü ile de başbaşaydık yine...
Geçen bir arkadaşımla muhabbet ederken ona, bugüne kadar yaptıklarımın bir hedefi olduğunu, bir görevim oldugunu soyledim. Yaşıyorsam, onun için yaşadığımı... Benim çok önemli bir görevim var bu hayatta, evet. Küçüklüğümde bu güzel ülkemiz için hep asker olmak istemiştim. Ama olamadım, boydan kaybettik:) Sonra anladım ki, sadece asker olarak değil, başka bir şey olarak da ülkeme yararlı olabilirdim. Şuan ülkeme yararlı olmak için Bilişim Sistemleri Müh. bölümünde okuyorum. Sadece bu mu peki?Hayır... Bu yapabileceğimin en iyisi değil. 1 tanesi sadece. Bugüne kadar bir çok kulüpte aktif görev yaptım, küçüklüğümden beri derneklerde aktif oldum. Niye peki? Kendim de aydınlanabilirdim, banane çevremden diyebilirdim. Bense Atatürk'ün yolunda, ülkemizin çağdaşlaşması, duraklamaması için, etrafımda eğer durağan, bilinçsiz, ne yaşadığını, niye yaşadığını bilmeyen, hayattan bir beklentisi olmadan günü yaşayan insanlar varsa bir nebze de olsa hayata bağlamak bu ülke için yararlı birer vatandaş olmaları için onları harekete geçirmeyi bir görev bildim... Bir insanın hayata bakışını olumlu yönde değiştirdiğini görmek kadar mutlu eden bir şey yok inanın... Ben hep beraber aydınlanmayı seçenlerdenim işte... Atamın izinden gidenlerdenim... Bu ülkenin çağdalaşması için biz gençlerin bir anı boş geçirmemesi lazım...
Atam, sen rahat uyu...
Biz ilelebet izindeyiz...
Ocaktaki temamızda görüşmek üzere!
Sizlerle bu ay en sevdiğim, dinlemekten bıkmadığım fransızca müzikleri paylaşıyorum. (Bir müzisyen olarak da belirtmek isterim, din/dil/ırk ayrımı hiçbir konuda yapmadığım gibi, müzik gibi evrensel olan bir konuda da yapmıyorum:) )
Yine ayın şiirleri tabii ki, ayın tango müzikleri, videoları...
Beğenmeniz dileğiyle...
Özellikle Charles Amcayı:)
Blog hakkında...
----------------------------------------------------------
Yorum yazmak isterseniz yazıların bittiği yerde zarf işareti göreceksiniz oraya tıklayarak yorum yazabilir ; ya da sağ tarafta bulunan ziyaretci defterime leave a response'a tıklayarak yorumlarınızı iletebilirsiniz.
Yorum yazmak isterseniz yazıların bittiği yerde zarf işareti göreceksiniz oraya tıklayarak yorum yazabilir ; ya da sağ tarafta bulunan ziyaretci defterime leave a response'a tıklayarak yorumlarınızı iletebilirsiniz.
Gelelim Blog'umun ismine...
En üstteki fotoğrafın üstünde de gördüğünüz gibi ismi:
"Jail l`impression de ne pas t`avoir vu"
Çok anlamlı bulmuştum. Bir gün haberleri okurken karşılaştım bu cümleyle, aşklarıyla meşhur Fransa Cumhurbaşkanı ve aşk mektubu konu:) (http://www.hurriyet.com.tr/dunya/7391715_p.asp)
Olayın magazinsel kısmı değil de,
Ben sözün anlamındaki derinliğine hayran kaldım... evet, doğru kelime bu, hayran kaldım...
Bir özlem bu kadar güzel anlatılabilirdi...
Blog'umun adının Türkçesi:
"Sanki seni yüzyıllardır görmemiş gibiyim..."
Bana bu cümle o kadar çok şey hissettirdi ki...
Temelinde aşk olan bir özlem, tutku bu kadar güzel ifade edilebilirdi..
İşte bu kadar sevdiğim bir cümlenin blog'umun ismi olmasını hiç tereddütsüz istedim:)
Son olarak,
Blog'uma,
En üstteki fotoğrafın üstünde de gördüğünüz gibi ismi:
"Jail l`impression de ne pas t`avoir vu"
Çok anlamlı bulmuştum. Bir gün haberleri okurken karşılaştım bu cümleyle, aşklarıyla meşhur Fransa Cumhurbaşkanı ve aşk mektubu konu:) (http://www.hurriyet.com.tr/dunya/7391715_p.asp)
Olayın magazinsel kısmı değil de,
Ben sözün anlamındaki derinliğine hayran kaldım... evet, doğru kelime bu, hayran kaldım...
Bir özlem bu kadar güzel anlatılabilirdi...
Blog'umun adının Türkçesi:
"Sanki seni yüzyıllardır görmemiş gibiyim..."
Bana bu cümle o kadar çok şey hissettirdi ki...
Temelinde aşk olan bir özlem, tutku bu kadar güzel ifade edilebilirdi..
İşte bu kadar sevdiğim bir cümlenin blog'umun ismi olmasını hiç tereddütsüz istedim:)
Son olarak,
Blog'uma,
Dünyama,
Hoşgeldiniz!
Herkese keyifli dakikalar diliyorum...
----------------------------------------------------------------
Hoşgeldiniz!
Herkese keyifli dakikalar diliyorum...
----------------------------------------------------------------
12/01/2009
Hayırlı Fırtına
Damımın üstüne düşen
Ve beni hiç uyutmayan yağmura
Lanet ediyordum….
Bahçemi harap eden
Ve yaprakları dallarından ayıran rüzgara
Lanet ediyordum…
Fakat sen gelince
Yağmura şükrettim..
Çünkü , ıslak elbiselerini
Çıkarmağa mecbur oldun...
Rüzgara şükrettim :
Çünkü , lambamı söndürdü...
Luei Chie
Bir Kadını Beklerken
Bir şarkıyı geçerek, saçlarının uçuşunda
Bir kadının bana gelecek olması, bir ömür geçecek
Aşkın buruk tadında, buluşması iki yalnızlığın
Bir akşamı geçecek
Belki de dağılan sesleri hüznün ve akşamın
belki de
Bir kadını geçecek
Bir kadını bekliyorum
Eteklerini ve saçlarını uçurarak gelecek…
Ataol Behramoğlu
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
İzleyiciler
Hakkımda
Blog Arşivi
Mary& Max

Film'den alıntı...
"İnsanlar inanılmaz mantıksızdı. hindistan' da çocuklar açlık çekerken insanlar neden yemeklerini çöpe atıyorlardı? Neden oksijene ihtiyaçları varken yağmur ormanlarını yok ediyorlardı? Ve neden asla zamanında gelmeyeceklerse otobüsler için zaman çizelgesi hazırlıyorlardı? en sevdiği fizikçiyle mutabık kaldı : sadece iki şeyde sonsuzluk vardır ; evrende ve insanın aptallığında."Mary & Max
Ayın fotoğrafı...

Bolu...