(Yukarıdaki videoya başlat diyip, yazıma başlıyorumm)
Merhaba! :)
Bugün penceden baktığımda, ekim ayının en güzel günlerinden birinde olduğumu hissettim; yağmurlu, huzurlu, yeşil-turuncu-sarı renklerin hakim olduğu...
Gün güzel, gündem her zamanki gibi karışık, hala güzel insanların yargılandığı bir dünyadayız.
Güzel insan diyorum da, güzel insan kimdir peki?
Kesinlikle fiziksel güzellikten bahsetmiyorum, yoksa hapishaneler mankenlerden ibaret olurdu :)
Bazıları için hayat, sabah işe git akşam eve gel, 3 saat bir işle uğraş sonra yat uyu öbür gün tekrar aynı şeyler, haftasonu yan gel yat, çık dışarı bir AVM gez, alış-veriş yap cebindeki paraya bakmadan.
Bazıları için hayat, durağan, bugün bitmeden bugünü çoktan bitirmiş, gününü geçirme derdinde.
Halbuki hayat yaşadığın şu “an”da.
İşte bazı insanlar o “an” dediğimiz kavramı anlamlandırmak için yaşıyorlar. İtiraf ediyorum ben de onlardan biri olmak için elimden geleni yapıyorum :)
An’lar kaybedilir. Tekrar o anı kazanmanız mümkün değildir.
O an’ı güzel değerlendirmek demek, yaşadığınız her ana saygı duymanız, boş geçirmemeniz demek. Onu anlamlandırmanız demek aslında.
İşte ben bu güzel insanlarda onu görüyorum. Kendi başına aydınlanma değil, hep beraber aydınlanma, çağdaşlaşma. Ve bu yolda her anı değerlendirme...
Bazıları araştırmacı gazeteci bu güzel insanların, bazıları lider, bazıları ise sanatcı...
Sunay Akın’ın gösterisine gittim bu ay. Evet, kitaplarından ve onca programından sonra canlı canlı izleyebildim, dinleyebildim kendisini!!
Alman İmparatoru II. Friedrich (Büyük Frederik) Potsdam yakınlarında yazlarını geçireceği görkemli bir saray yaptırmayı planlamaktadır. Ne var ki “Sanssouci” adıyla anılacak, dönemin mimari başyapıtlarından olan bu sarayın bahçesi olarak öngörülen yerin tam ortasında yaşlı bir değirmencinin değirmeni bulunmaktadır. İmparatorun adamları birçok kez yaşlı adama gidip değirmenini terk etmesini, imparatorun kendisine yeni bir değirmen yaptıracağını söylerler. Adam hiç oralı olmaz. Arsasının değeri ne ise 5 katı fiyat vereceklerini iletirler, adam “iyi de ben bu arsayı satmayacağım, benim için bu arsadaki değirmenin manevi önemi var. “ der, satmaz... Bunu duyan imparator şaşırır. En sonunda imparator gider adamın yanına, önerisini yineler. “Ben imparatorum, sen kime satmadığının farkında mısın?” diyince adam: “Bayım,” der, “Bu ülkede yargıçlar var!” .
Ve o yargıçlar değirmenin yıkılmaması gerektiğinin kararına varırlar...
O ülkede yargıçlar vardır...
Berlin...
Yaşlı adamın değirmenine dokunulmaz...
Ne kadar çok günümüz Türkiye’sine benziyor değil mi? (!)
Yıllar sonra bir yılbaşı gecesi, Türkiye’den tanıdığımız biri arkadaşları ile gidiyor Berlin’e.
Arkadaşları Berlin’de eğlenerek yılbaşına girme taraftarı. O ise ısrarla o sarayı gidip görmek istiyor. Yılbaşı akşamı oraya mı gidilir, ıssız, karanlık, eğlence olmayan bir yer diye arkadaşları gitmek istemiyor. Tek başına “Sanssouci” sarayına gidiyor. Yılbaşı akşamı, o karanlıkta, değirmenin yıkılmamış olarak kaldığı sarayı görmeye, “adalet”i görmeye gidiyor. O kişi Mustafa Kemal Atatürk...
Bir araçtırmacı yazar, bir lider...
Ve bir sanatcı!
Fazıl Say!..
Şu günlerde dini aşağılamaktan dolayı yargılanıyor...
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2012/10/121018_fazil_say_trial_update.shtml
Dünyaya gelmiş en büyük Türk piyanistlerinden, bestecilerinden biri...
Biz genel de güzel insanların kıymetini, sonradan anlarız. Nazım Hikmet gibi...
Şimdi bu güzel insana blogumda yer verip, bir nebze olsun yanında olmak istedim. Düşüncelerinden dolayı yargılıyorlar, bir nevi yıpratıyorlar... O da gitsin, aydınlanma, sanat karşıtları derin bir oh çeksin diye oluyor bunlar... Yok Twitter’da şunu yazmış bunu demiş..
Laf ü güzaf!..
Müziğinin hayranlarından biriyim. İstanbul Senfonisi.. Mezopotamya Senfonisi...
Mezopotamya Senfonisini Dinleyenlerden biri youtube’da şu yorumu yazmış: “Birçoğumuzun 'şarıl şarıl akıyor' diye tabir edebileceği Dicle ve Fırat nehirlerini farklı gözle görüp, farklı kulakla dinleyip notalara aktaran,yaşadığı ülke coğrafyasını,tarihini,kültürün¬ü birçoğumuzdan çok daha iyi tanıyan ve dünyaya tanıtan bu asil adam bu eserini seslendirdiğinde,ayın karanlığı ürkütürken Dicle'nin, Fırat'ın yanında ölüm ve yaşamı düşünür,savaşı lanetlersiniz. Mezapotamya'dasınızdır adeta.Ta ki eser bitip çılgınca alkışlayana kadar.Gurur duyuyoruz seninle Fazıl Say”
Ne de güzel demiş...
İşte bu güzel insanlar sadece kendilerini aydınlatma yolunu tercih etmeyip bunu bize de aktarmayı görev bilen insanlar.. Önlerinde saygı ile eğileceğimiz insanlar...
Blog yazımın müzik bölümünde, Fazıl Say’ın kızı Kumru için bestelediği besteyi dinliyor olacağız. Ekim ayında “kumru” çalacak fonda, pencereden bakarken şu yağan yağmura...
Fazıl Say için bir diğer paylaşımım da “Çalışma Odam” olacak, vaktiniz olduğunuzda kesinlikle izlemenizi tavsiye ediyorum.
http://calismaodam.ntvmsnbc.com/fazil-say/
Albüm ve Şarkı kısmında Sertap Erener ve Orhan Gencebay'ı seve seve paylaşıyorum. Her şarkısını ayrı bir zevkle dinledim! Ruh halim şekilden şekile girdi :):
Ve son!
Sizi blogtaki diğer paylaşımlarımla başbaşa bırakıyor,
Kulağıma kulaklığımı takıp, sevgili ev kurdum Asil ile yağmurda yürüşe çıkıyorum!
Mutlu sonbaharlar!.. :)