Uçuş İstanbul’dan aktarmalı. Belgrad’a iniyoruz. Pasaportu
gitmeden 2 hafta once aldım, 10 yıllık olandan. Tertemiz yani, giriş çıkış yok
hiç. Bu maalesef sorun oldu. Vizesiz olunca, birkaç kişiyi almayalım diyorlar
galiba. Uzunnn, iriyarı bir bayan bakıyor pasaporta, geç diyor bana. Benim gibi
birkaç türk daha var. Çektiler kenara, niçin Sırbistan? Neden geldiniz? Nerede
kalacaksınız? Rezervasyonunuzu gösterin? Ne görmeyi umuyorsunuz? Gibi
bakakaldığınız sorular soruyor. Iı şeyyy, gezmek tozmak falan diyorsunuz
içinizden J
Biz arkadaşta kalacaktık, onun telefonunu istedi aradı, içine sindi bıraktı
beni. Benden sonra 2 türk erkeğini geçirmedi. Paralarının az olduğunu anladı,
bu parayla burada nasıl geçineceksiniz, gezeceksiniz. Problem diye aldı
çocukları, bir daha görmedik, artık ne oldu onlara bilmiyorum J
Yurt dışına çıkınca anlıyorsunuz ki, yabancı biri için
yönlendirme çok önemli. İçeri girince yabancı bir alfabe ile yazılar
görüyorsunuz. İlk önce Exchange ofisini buluyor, elimizde olan euro’ları sırp
dinarına (RSD) çeviriyoruz. Paraların
üzerinde ve havaalanında benim hayranı olduğum Tesla’yı görüyoruz. Havaalanının
ismi de Nicola Tesla buarada. Daha sonra bir çıkış bulup taksicilere rastlıyoruz.
Taksiciler her ülkede aynı, evet, sizi kazıklamak için ordalar J Biz otobüsü arıyoruz,
taksicinin ağzından zor da olsa öğreniyoruz yerini. “1 saat beklersiniz” dese
de, gidiyoruz, ve bir bakıyoruz otobüsümüz orda J
İlk başta tek katlı çift katlı evler karşılıyor sizi, yol
boyunca. Sonra komünizim döneminden kalma binalar başlıyor. Burada dikkatimi
çeken, binaların bakımsızlığı. O dönemden beri hiç bakılmamış, bizdeki gibi
binalarına özen göstermiyorlar. Fakirler mi? Bence hayır. Öncelikleri farklı.
Bir de binalarda dikkatimi çeken graffitilerdi. Ülkemde siyasi nedenlerden
dolayı yasak olmasından dolayı, bu özgürlükler biraz hoşuma gidiyor, küçükken
evin duvarlarına çizdiğim resimler geliyor aklıma. Annem hiç kızmazdı, sürekli
boyanmak zorunda kalırdı duvarlar J
Neyse, gezimize başlıyoruz. Belgrad’ın merkezine gidiyoruz.
Bir yerel hamburgercide hamburger yiyoruz. Dikkat, artık Belgrade’tayız, et ve
domuz eti mevcut. Normal et stiyorsanız bunu belirtmeniz gerek. Yoksa domuz eti
geliyor. Ve dikkat, burada porsiyon anlayışı çok farklı. Bir porsiyon bizim iki
porsiyonumuza eş değer J
Hamburger 150-250 dinar arası. Yani; 1 tl=41,88 RSD ediyor. 150 RSD’ye yemek
yiyebiliyorsunuz, o da 3,58 TL ediyor. Türkiye’den daha ucuz bir yerde
olduğumuz kesin.
Ardından arkadaşımıza
valizleri bırakıp, gece hayatına akıyoruz. İlk önce gece hayatının olduğu
caddenin orada, sandalyeleri kaldırıma atmış bir mekana ”Black Turtle Pub-Presernova
klet” geçiyoruz. Bu ülkenin biraları meşhur. Meyveli bira mı arıyorsunuz,
tütünlü bira mı, bir sürü çeşit bira var. Bu mekanda biraları deniyoruz.
(70-250 RSD civarı)
Ardından bir club’a, hatta hayatımda gittiğim en güzel
canlı müzik club yapan bir yere geçiyoruz, “Bitef Teatar”. Cuma gecesi, harika
bir grup sahne alıyor. Bizdekiler canlı müzikte halt etmişler hatta. Club şarkılarını
canlı müzik yapıyorlar ve bir kadın bir erkek solist var. Kadın olan solist çok
eğlenceli, sürekli sahnede muzurluklar yapıyor, diğer solistle uğraşıyor falan,
hani sahneyi izlemekten kendinizi alamıyorsunuz, çok eğlencelilerdi J Grubun ismi: Makao! Aşağıda bir video paylaşıyorum, keşke bir daha canlı izlesem demeden geçemiyorum burayı :)
Gece bir çoban’a
gidiyoruz, evet adı çoban J
Bizdeki çoban kelimesi ile aynı anlamda. Oradaki çoban dükkanında bazlama
ekmeği arasına domuz eti ya da bizim yediğimiz et’ten koyuyorlar, tereyağ ve
sadece et oluyor bazlama ekmeğinde, ve tabii ki kocaman oluyor, onu afiyetle
yiyiyoruz, geceyi bitiriyoruz.
Sabah, kahvaltı tercihimizi, orada meşhur olan pizzadan yana
yapıyoruz. Merkeze inip, sokaklarda yürümeye başlıyoruz. Buarada her yere
tranvay ile gidebiliyorsunuz. Bilet alıyorsunuz ama bizdeki gibi ön kapıdan
girip bilet basma yok orda. Tüm kapılar açılıyor. Aralarda bilet okuyu var.
İsteyen okutuyor, isteyen okutmuyor kartını. Devlet tamamen sana bırakıyor bu
seçimi. Yalnız, hiç belli olmayan bir zamanda bir sivil görevli girip
biletlerinizi bastınız mı diye kontrol edebiliyor. Bunun korkusu ile basanlar
var biletleri. Ama basmayan daha çoğunlukta. Biz de 2 kere falan biletleri
göstermedik, kontrole de denk gelmedik o 2 kerede, neyseki J Yalnız yakalanırsanız
cezası var. 1000rsd ödüyormuşsunuz, anladığımız kadarı ile. Diğer
bindiklerimizde denk gelmiştik kontrole.
![]() |
Slavija |
Nikola Tesla Museum |
Ardından Acıkıyoruz. Belgrad’ta olan arkadaşlar bizi
alıyorlar, yeni Belgrad’a götürüyorlar. Belgrad’ta nehir ikiye bölüyor şehri.
Şuana kadar anlattığım yerler eski Belgrad’tı. Şimdi karşıya geçiyoruz. Nehir
kenarında Zemun olarak geçen bir ilçeye geçiyoruz. Burası Yeni Belgrad’ın
nehire bakan tarafı. Nehir kenarında bir sürü restaurant var. Biz bir İspanyol
lokantasında, hayatımızda tatdığımız en güzel et ve şarapları tadıyoruz. Bu
restaurant diğerlerine göre daha pahalı. İki ikişi 3000RSD’ye doya doya yiyip
içebiliyorsunuz. Türkiye ile karşılaştırınca bize yine ucuz geliyor. Mekan:
Milagro Bar& Restoran. Kesinlikle güzel bir İspanyol tadı arıyorsanız
tavsiye ediyoruz.
Zemun |
Milagro Bar& Restoran |
Ardından Velika Skadarlija diye bir kafana’ya gidiyoruz.
Hani biz rakı-meze-ince saz yaparız ya. Onlar da bu tarz müzikli mekana (contrabass
bile var orkestradaJ)
Kafana diyorlar. Aşağıdaki videoda görebilirsiniz, buraya gelirseniz kesin bir
kafanaya gidip, bu ortamı duymalı, koklamalısınız. Çok tatlıydı,ben çok
sevmiştim tarzlarını…
Ardından gecemizi bir club’a giderek (Krug) bitiriyoruz.
Eski bir binanın içini club yapmışlar. Bu ülkede yan masadaki kıza yanında
erkekler olsa da yazmak normal bir şey, bunu birebir yaşıyoruz J Sana once iltifat
ediyorlar yanına gelip, sonra erkek arkadaşın var mı diye soruyorlar, var
diyince gidiyorlar. Kavga mavga çıkmıyor yani, medeni bir ülkedeyiz J
Sabah önce otobüs istasyonuna gidip (Autobuska Stanica
Beograd), valizlerimizi hemen yan tarafındaki tren istasyonuna bırakıyoruz. 20:00’de Bosna’ya otobüs ile
geçeceğiz. Valizler yük olmasın diye çok cuzi bir miktara valizleri
bırakıyoruz.
Orada börek meşhurmuş. Pekara diye adlandırılan bürek (onlar oyle diyor:)) satan yerlere gidip taze taze büreğinizi alıyorsunuz. Yalnız demeden geçemeyeceğim, bizim böreğimiz bin kat daha güzel! Onların börekleri vıcık vıcık yağlı. Hani meşhur dediler diye yedik de, bir de Türkiye'de yesinler bürek de görsünler! :)
Gerçekten dışarı çıkmadan sizin memleketinizde ne meşhur bilmiyorsunuz. Bizim böreklerimiz kesin meşhur olmalı, bir de çayımız, kahvaltı kültürümüz. Burada kahvaltı diye bir şey yok. Bürek var sadece. Çay da yok. Anlayacağınız, bir kere yedik, bir daha da hep pizza yedik sabahları :)
Öğleden sonra oranın alışverş merkezlerini merak ediyorum bir bayan olarak J Delta city diye bir avm’ye gidiyoruz, hiçbirşey almadan çıkıyorum. Çünkü sokakta gezerken vitrinlere bakmıştım. 3000 RSD’ye bot alabilirken, bu avm’de en az 7500RSD olduğunu görüyoruz. Yani, tavsiyem, sokakta gezerken gördüğünüz dükkanlar daha ucuz, oradan alabilirsiniz.
Orada börek meşhurmuş. Pekara diye adlandırılan bürek (onlar oyle diyor:)) satan yerlere gidip taze taze büreğinizi alıyorsunuz. Yalnız demeden geçemeyeceğim, bizim böreğimiz bin kat daha güzel! Onların börekleri vıcık vıcık yağlı. Hani meşhur dediler diye yedik de, bir de Türkiye'de yesinler bürek de görsünler! :)
Gerçekten dışarı çıkmadan sizin memleketinizde ne meşhur bilmiyorsunuz. Bizim böreklerimiz kesin meşhur olmalı, bir de çayımız, kahvaltı kültürümüz. Burada kahvaltı diye bir şey yok. Bürek var sadece. Çay da yok. Anlayacağınız, bir kere yedik, bir daha da hep pizza yedik sabahları :)
Öğleden sonra oranın alışverş merkezlerini merak ediyorum bir bayan olarak J Delta city diye bir avm’ye gidiyoruz, hiçbirşey almadan çıkıyorum. Çünkü sokakta gezerken vitrinlere bakmıştım. 3000 RSD’ye bot alabilirken, bu avm’de en az 7500RSD olduğunu görüyoruz. Yani, tavsiyem, sokakta gezerken gördüğünüz dükkanlar daha ucuz, oradan alabilirsiniz.
Daha sonra Kalemegdan’a geçiyoruz. Kale meydan yani J Kaleye çıkıyoruz.
Burada şansımıza harika bir hava var, ve çok önemli bir fark gözüme çarpıyor.
Burada teyzeler amcalar piknik masası tarzda yeşillikler içinde masalara
oturmuş, satranç oynuyorlar! Evet, bir masa iki masa da değil. Bu onların
parkta otururken yaptıkları bir şeymiş, o kadar hoşuma gidiyor ki, aynısını
Bosna’da da görüyoruz daha sonra. Bizim ülkemizde boş boş otururken insanlar,
burada satranç oynanıyor. Diğer br tarafta yine teyzeler amcalar şarkı söyleyip
dans ediyor, diğer tarafta bir gelinle damat görüyoruz fotoğraf çekinmeye
gelmişler. O kadar güzel bir kale meydandı ki gördüğüm! Biz de tepeye çıkıyor,
çimlere oturuyor, yan tarafımızdaki gençlerin nehir ve şehir manzarası
eşliğinde çaldıkları gitarla bir güzel keyif yapıyoruz! J
Ardından kalenin hemen alt tarafında olan hayvanat
bahçesini geziyoruz, ve burada çok ama çok eğlenyoruz J (Zooloski vrt grada Beograda)
Kaplan, aslan, kanguru, su aygırı, fil, zürafa, ayı bir sürü sempatik (J) arkadaş ile
tanışıyoruz. Türkiye’de olsa fili o kadar uzağa koyarlar ki dokunamazsın,
teller olur, burada fil kardeş dilencilik yapıyor, onu besleyebiliyor,
dokunabiliyorsunuz.:) Onun gibi dilenip yemek isteyen çok tabii J
Ardından otobüsümüze biniyoruz. (Autobuska Stanic Beograd-25
Euro ile ülke değiştiriyoruz:D) Yolumuz Bosna’ya. Bir sonraki yazımda Bosna’yı
anlatacağım. Şimdilik bu kadar J
Not: Buarada, balkanların özel içkisi "Rakija". Türkiye'ye dönüşte tekrardan Belgrad'a geliyoruz. O zaman deneme şansımız oluyor. Sakın adı şaşırtmasın. Bizim rakımız ile alakası yok.%40 alkollü bir içki, sek içiliyor, acaip sert bişi, ben sevmedim, ama sert seviyorsanız bir içkiyi, tatmadan gelmeyin :)