Blog hakkında...

----------------------------------------------------------
Yorum yazmak isterseniz yazıların bittiği yerde zarf işareti göreceksiniz oraya tıklayarak yorum yazabilir ; ya da sağ tarafta bulunan ziyaretci defterime leave a response'a tıklayarak yorumlarınızı iletebilirsiniz.

Gelelim Blog'umun ismine...
En üstteki fotoğrafın üstünde de gördüğünüz gibi ismi:
"Jail l`impression de ne pas t`avoir vu"

Çok anlamlı bulmuştum. Bir gün haberleri okurken karşılaştım bu cümleyle, aşklarıyla meşhur Fransa Cumhurbaşkanı ve aşk mektubu konu:) (http://www.hurriyet.com.tr/dunya/7391715_p.asp)

Olayın magazinsel kısmı değil de,
Ben sözün anlamındaki derinliğine hayran kaldım... evet, doğru kelime bu, hayran kaldım...
Bir özlem bu kadar güzel anlatılabilirdi...
Blog'umun adının Türkçesi:
"Sanki seni yüzyıllardır görmemiş gibiyim..."

Bana bu cümle o kadar çok şey hissettirdi ki...

Temelinde aşk olan bir özlem, tutku bu kadar güzel ifade edilebilirdi..

İşte bu kadar sevdiğim bir cümlenin blog'umun ismi olmasını hiç tereddütsüz istedim:)

Son olarak,
Blog'uma,
Dünyama,
Hoşgeldiniz!

Herkese keyifli dakikalar diliyorum...
----------------------------------------------------------------

4/10/2010

22 Yazısı:)

Nisan...


Bisikletimle evime doğru geliyorum, yeşilliklere oturmuş iki oğlan çocuğu ile karşılaşıyorum, oyun oynuyorlar.
Beni gördüler oğlan hemen seslendi,
"bak benim de bisikletim var sepetim var" soylerkenki edasını mutlulugunu gormeniz lazımdı. Bir arkadaş yoldaş görmüştü çünkü:)
ben de " senin ki daha güzel" dedim.
çocuk "ama senin aynaların varrr" dedi, gülümsedim:)

Evet, bahar gelmiş! Nisan gelmiş çünkü!
Nisan'ı çok sevmem hem baharın gelmesinden kaynaklanıyor,
Hem de günlerden 14'ü hayatımın başladığı an.
Nasıl sevmeyeyim!:)

Bu ay kendim için özel, kısa bir şey yazıyorum...
"
ister maviye sor, ister dalgalara

olmuşsun içimde koca bir Derya... "
"
bütün sesli harflere inat

sessiz dizelerden oluşan bir şiir yazsam

duyabilir miydin beni? "

Herşeye rağmen, aradaki mesafelere rağmen, tüm beni duyabilenler için yazıyorum...
Doğum günümde, artık duymayı değil tekrar birbirimizi görmeyi diliyorum...
En çok bunu diliyor, bunu istiyorum...
İnsan doğum gününde sevdiklerini ister ya, ben de istiyorum işte...
Hayatımı güzelleştiren, anlam katan o güzel insanlarla beraber bir 22 yaş diliyorum...

Bu ay neler var neler!
16 Nisan'da çook sevdiğim Cem Adrian sahne alacak evimin önündeki barda:)
Size bir dahaki temamda harika geçeceğini umduğum bu geceden de yazılar yazmayı düşünüyorum.

Karadeniz müziği! Hep derim önceki hayatımda roman ya da lazdım diye:)
Bu kadar hoş bir müzik tarzı dünyanın hangi yöresinde vardır bilemiyorum. Kemençe sanki içinize işliyor!
Bu ay sizi oyle bir grupla tanıştıracağım ki, Kazım Koyuncu'yu anımsatmıyor değiller.

Grup Karmate!
Müzik kısmından onları dinleyip ne demek istediğimi anlayabilirsiniz. Favorimi sorarsanız, Skan Maskvama derim...
O kadar özlemişim ki Kazım Koyuncu'dan sonra bu tarz kalite müzik yapan bir grubu...
Merak edenler için link: http://www.karmate.org/


Blog müziğimiz ise, doğum günüm için özel olsun istedim,
Elime mikrafonu alır almaz söyleyeceğim şarkıyı seçtim...

Dance me to the end of love ve The Civil Wars!
Bu gruba bayılıyorum, ondan bu ay bir değil 3 tane şarkı seçtim onlardan blogum için,
Hepsini dinlemenizi tavsiye ederim.
Zaten Candan Erçetin- Bahar şarkısı bence benim için yazılmış, bu kadar şımarıkım ben bu ay:)
Son şarkı ise Teoman- Paramparça, beni tanıyanlar bilir 14'ünde 15:15'te doğdum ben. 15:15'te yıllardır aynı şeyi yapar bu şarkıyı dinler, sesim çıktığı kadar bağırır soylerim bu şarkıyı:) Ondan onu da paylaşmak istedim.
Kızılderililer demiştim geçen ay, Sunay Akın- Kız Kulesi'ndeki Kızılderili demiştim, takip edenler bilir.
O kadar sevdim ki onları bu ay da onlarla ilgili ilginç bulduğum şeyleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Nisana özel yazım:
1886 Nisanına gidelim hadi.
Kızılderili kadınların yeni doğan bebeklerinin ağzını elleriyle kapattığını biliyor muydunuz?
Annesi, bebeğin nefes alması için elini çektiğinde ağlamasına izin vermeden tekrar ağzını kapatırmış.
İşte ağlamamak, kızılderilinin aldığı ilk derstir.
Beyaz adamdan kaçarken, ya da bir av hayvanının izini sürerkeno bebeğin ağlaması herşeyin sonudur.
Ve bu, kurşun yağmuru ya da açlıktan ölmek demektir...

Gila ırmağı, Arizona'nın sarp kayalıkları arasından doğar. Suyun yer yüzüne çıktığı kaynağın yanı başındaki ağacın gölgesinde doğan bebeğe "Geronimo" adını koyarlar.
Özgürlükleri için savaşmak zorunda kalan kızılderililerin ABD-Meksika arasında yapılan sınır anlaşması dışında, başka bir düşmanı daha vardır: Beyaz adamın gazeteleri.

Burdan şunu anlıyoruz ki, günümüzde de olaylar değişmemiş. Gazeteler kimi zaman gerçeği kimi zaman kızılderililerin zamanında olduğu gibi yanlışı anlatmaya devam ediyor.

General Crook ve Geronimo ile yapılan anlaşma yılı içinde ne bir yağma olayı ne de şiddet görülür. gazeteler barış ortamını bozmak için ordunun kızılderililere teslim olduğunu yazar ve Kızılderililer ile iyi anlaştığı için suçlu olan general görevinden alınır...

12 Nisan 1886'da komutayı General Miles alır. 5 bin askerini Geronimonun üstüne salar. O da yetmez, askerlere beş yüz kişilik kızılderili iz sürücü birliği ile bin kişiden oluşan milis kuvvet katılır.

Geronimo'nın yanında ise 24 savaşcı vardır...

Geronimo'nun gazetede çıkan haberlerine inanılır ve asılması istenilir. Sonunda Geronimo'yu tanıyanlar bu kararından hükümeti vazgeçirir.

Arizona Apachilerinin son reisi olan Geronimo'yu görmeye koşar Saint Louis Fuarına gidenler.
Amerika Birleşik Devletlerinin savaş tutsağı olan Geronimo, kahkaha sesleri arasında fotoğraf çektirmek isteyenlere poz vermek zorunda bırakılıyor, elinden geldiğince hatıra olarak adını yazdırmaya zorlanıyordu...

Geronimo gördüklerine hiç anlam veremez: "Ailemle birlikte barış içinde yaşıyordum. Orada halkım ve ben ne kadar iyiydik. Ne at öldürdüm, ne insan, ne Amerikalı ne Kızılderili.Bizden sorumlu kişilere ne oldu bilemiyorum? Herşeyi açıkca bildikleri halde diyorlar ki, ben kötü biriymişim. Halbuki ben ne yaptım ki? Ağaçların gölgesinde ailemle yaşayıp gidiyordum. General Crook'un sözünden hiç çıkmadım.Sık sık gazetelerde asılacağımdan söz ediliyormuş, bunlardan bıktım artık..."

Ne kadar üzücü bir hikaye değil mi?
Geronimo ile tanıştım ben bu kitapta ve O'nu çok sevdim diğer Kızılderililer gibi.
Kırmızı toprağı yüzüne süren bundan dolayı Kızılderili diye anılan o insanları çok sevdim...

Kitabı herkese tavsiye ediyorum.


Sizin için seçtiğim şiirler, müzikler, videolar
Ve bir bahar var bize eşlik edecek olan.

Beğenmeniz dileğiyle,

Cansu
O artık iki ikili:)

1 yorum:

  1. Dance me to the end of love, blogun şarkın kadar etkileyici. Dünyan çok geniş yazarken elin tutulmasın..

    Aydın Er

    YanıtlaSil

İzleyiciler

Mary& Max

Mary& Max

Film'den alıntı...

"İnsanlar inanılmaz mantıksızdı. hindistan' da çocuklar açlık çekerken insanlar neden yemeklerini çöpe atıyorlardı? Neden oksijene ihtiyaçları varken yağmur ormanlarını yok ediyorlardı? Ve neden asla zamanında gelmeyeceklerse otobüsler için zaman çizelgesi hazırlıyorlardı? en sevdiği fizikçiyle mutabık kaldı : sadece iki şeyde sonsuzluk vardır ; evrende ve insanın aptallığında."Mary & Max

Ayın fotoğrafı...

Ayın fotoğrafı...
Bolu...

Sizce olmuş mu bu blog?:)