Blog hakkında...

----------------------------------------------------------
Yorum yazmak isterseniz yazıların bittiği yerde zarf işareti göreceksiniz oraya tıklayarak yorum yazabilir ; ya da sağ tarafta bulunan ziyaretci defterime leave a response'a tıklayarak yorumlarınızı iletebilirsiniz.

Gelelim Blog'umun ismine...
En üstteki fotoğrafın üstünde de gördüğünüz gibi ismi:
"Jail l`impression de ne pas t`avoir vu"

Çok anlamlı bulmuştum. Bir gün haberleri okurken karşılaştım bu cümleyle, aşklarıyla meşhur Fransa Cumhurbaşkanı ve aşk mektubu konu:) (http://www.hurriyet.com.tr/dunya/7391715_p.asp)

Olayın magazinsel kısmı değil de,
Ben sözün anlamındaki derinliğine hayran kaldım... evet, doğru kelime bu, hayran kaldım...
Bir özlem bu kadar güzel anlatılabilirdi...
Blog'umun adının Türkçesi:
"Sanki seni yüzyıllardır görmemiş gibiyim..."

Bana bu cümle o kadar çok şey hissettirdi ki...

Temelinde aşk olan bir özlem, tutku bu kadar güzel ifade edilebilirdi..

İşte bu kadar sevdiğim bir cümlenin blog'umun ismi olmasını hiç tereddütsüz istedim:)

Son olarak,
Blog'uma,
Dünyama,
Hoşgeldiniz!

Herkese keyifli dakikalar diliyorum...
----------------------------------------------------------------

12/06/2014

Hatay Günlüğü

         Bilenler bilir, “an”ı yaşamayı çok seven bir insanım. Ne mutlu ki arkadaşlarım da benden.  Bir gün sevdiğimiz bir arkadaşımız arıyor, “siz beni Ankara’da ağırladınız, buyurun gelin ben de sizi ağırlayacağım” diyor, “emin misin bak biz geliriz” diyorum, o da “gelin diyorum zaten” diyor. İşte Hatay hikayemiz böyle başlıyor! :)
         Sevgili Sezer Zorsu ve ailesi! Sizler o kadar güler yüzlü, içten, misafirperver ve güzel insanlarsınız ki, ben Türkiye’de bu kadar tatlı insanlara rastlamamıştım. En başta bizi yurtlarınızda ağırladığınız ve her bir adımımızda bize eşlik ettiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.  Düşünün ki bir aile, annenin elinden harika mezeler yediğimiz, baba ile beraber oturup öğle- akşam fark etmez rakı içtiğimiz yemek yediğimiz, ailecek yapılan mangala davetli gidişimiz, düşünün ki siz misafir değil, ailenin bir ferdisiniz. İşte öyle ağırlandık. Ne kadar teşekkür etsek az.  Sevgili Zorsu ailesi, sizleri seviyoruz, her zaman Ankara’ya bekliyoruz!
         Yolculuğumuz 3 kişi başladı. Yol arkadaşı çok önemlidir. Her zaman yanımda olan, hayatımdaki tatlı insan Mehmet Baş ve hemşerim Nur Öksüz,  son ses müziklerime her daim eşlik eden, “bas gaza bas” diyen beni yavaşlatmayan, harika insanlar! :) Sizlere de teşekkürü bir borç bilirim.



Tabii ki gezimizin temel amacı yemek yemek :D Hani yediğin içtiğin senin olsun,bize gördüklerini anlat derler ya, hayır, ben size yediğim içtiğimi anlatacağım, çünkü burası Antakya! O kadar yemeği hiç bir gezide yememişizdir J 
Yol çok eğlenceli bir kere. Konya’dan 13:30 sularında yola çıkıyoruz. Yollar 3 şerit hatta yer yer 4 şerit. Adana üstünden gidiliyor. Hele ki akşamüstü sularında İskenderun’a yaklaşıyorsanız, ön tarafta bir dağ göreceksiniz ayın doğduğu, camdan arkaya baktığınızda ise kıpkırmızı bir güneş göreceksiniz batmak üzere olan. İlk etkilendiğimiz sahne işte tam buydu!




Ardından hava biraz karardığı sırada İskenderun sağınızda kalacak, denizi gören Ankara’lılar olarak mutlulukta doruğa ulaştığımızı sanıp yanılacağız. :D Yanıldığımız nokta Hatay’a varıp valizlerimizi yurda yerleştirip akşam yemeği için gittiğimiz “Kuzeytepe Antik Saray Restaurant”’tı.  Büyüğümüzün elinden öpelim dedik, bir yeni rakı ala söyledik, ortaya heyecanla beklediğimiz meşhur ne varsa getirin dediğimiz mezelerimizi söyledik ve bizim için Hatay o an başladı. Evet, biz hayatımızda bu kadar güzel meze yememiştik!... Ali Nazik sizin bildiğiniz ana yemek değil. Bildiğiniz meze, fotoyu yanda paylaşıyorum, ama yooook böyle bir şey! J Eğer yemezseniz eksik kalırsınız şu dünyada. Hatay’da gittiğimiz bütün restaurantlarda söyledik ama en güzeli burada yapılıyor. O yüzden kesin yemeden dönmeyin J Abugannuş’un tadı damağımızda kalırken çiğ köftenin bizim bildiğimiz çiğ köfte olmadığını görüyor, bu çiğ köfteyse bize Ankara’da ne yedirdiler yıllarca diyoruz:) Samandağ'dan bir güzel insan daha katılıyor o sırada aramıza, Razık Hilenoğlu, sevginin dibi diyor, muhabbete devam ediyoruz J





Hatay’daki ilk saatlerimizde anlıyoruz ki, burası çağdaş bir yer. Restauranttaki her masa aile masası. Ama boyle karı-koca düşünmeyin. Geniş aile! Ananeden dedeye toruna ve hepsi rakı içiyor. Sonraki yemeklerimizde de bu ana çok şahit olduk ve anladık ki, burada insanlar özgür yaşıyorlar. Keyiflerine her daim düşkünler ve kimse kimseyi öğlen rakı içiyor diye yadırgamıyor mesela. Aksine burada her öğünde rakı içiliyor. Yani bu gayet normal bir şey. Ne kadar güzel diyoruz. Şahsen çok isterdim memleketim Akşehir’de ailecek gidebileceğimiz, yemek yiyip iki kadeh rakı içebileceğimiz böyle bir restaurant olsun. Ama maalesef Hatay’lılar gibi çağdaşlık seviyesine erişemiyoruz…

Buarada hesap ne mi geldi? Şaka gibi geldi. :D Tanrım dünyaları yedik içtik 9 kişi. Biz kişi başı 85 falan veririz derken 35 verdik ve kesinlikle Hatay’a bir daha gelmek için bir sebebimiz daha oldu! Eğer az para harcayayım ama yediğim içtiğim güzel olsun, muhabbeti bol olsun diyorsanız, işte orası Hatay!

Yurdumuzun adı Nida Apart. 
Hatay’da eğitim hayatında da çağdaş bakış açısına rastlıyoruz. Mustafa Kemal Üniversitesine çok yakınız. Tıptan Eczacılığa bir sürü bölüm var burada. Ve kendi öğrencilik zamanlarımda gördüğümü görüyorum. Kız-erkek karışık yurtlar var burada. Bugün Türkiye’de kızlı erkekli bir araya gelince bile olay oluyor biliyorsunuz. Hatay sanki başka bir cumhuriyet diyoruz, o an Sezer arkadaşımız anlatıyor, burası zaten daha önce apayrı bir cumhuriyetti. Detayları merak edenlere linki paylaşıyorum. http://tr.wikipedia.org/wiki/Hatay_Devleti

3 kişilik ekibimiz büyüyor, Adana’dan dostlarımız da katılıyor, işte o zaman tamam oluyoruz. Güzel kadife sesli dostum Erdil Tengiz ve yeni tanıştığım çook sevdiğim,  öndeki arabaya kızınca söylenecek laflar arasına “sellektörün çocuğu yap onuuuu” cümlesini ekleyen Türkay Gül arkadaşımız :D Sizlere de çok teşekkür ediyorum. Biriniz olmasa bu kadar güzel olmazdı bu gezi!

Gece tabii muhabbete dalıyoruz çok geç yatıyoruz. Sabah Zorsu İnşaat’a gidiyoruz aile büyükleri ile tanışıp muhabbet ediyoruz Hatay’la ilgili ve buranın sabunu meşhur diyoruz, bize yardımcı oluyorlar, ilk alışverişimizi yapıyor, defne sabununu alıyoruz. İçindeki orana göre fiyatları değişiyor. Biz en iyisini tercih ediyoruz. Kokusu harika bir şey, burada insanlar şampuan değil defne sabunu kullanıyorlarmış ve bunun çok sağlıklı olduğunu söylüyorlar.

Ardından açız diyoruz, bir şeyler yiyelim. Kahvaltı için araştırma içine girip karar veriyoruz. Bir Ermeni köyü var diyorlar, Vakıflar Köyü. Yola düşüyoruz. Yollar hep 1 gidiş 1 geliş ama çok sakin. Vakıflı köyüne girer girmez sizi Çay bahçesi karşılıyor. İşte orda durun! Hayatınızda belki de ilk kez yiyeceğiniz kahvaltılıklar orda! Buradaki favorim Surki ve Nar reçeli oluyor! Bir de yanında sıcacık katıklı ekmek getiriyorlar, tanrım o nee! Dün geceki mestliğimiz devam ediyor kahvaltı ile J Yeşil zeytin bile bir başka güzel bu çay bahçesinde. Etrafta Vakıflı köyünde yaşayan amcalar var. Satranç oynuyorlar, muhabbet ediyorlar. Ne kadar şirin bir yer demeden geçemiyorsun!


Vakıflı köyü Ermeni klisesi var diyorlar oraya doğru yola çıkıyoruz. Yola çıkarken fotoğraf çekip, çocuklar gibi şen oluyoruz aşağıda gördüğünüz gibi :D Bu arada yolda mandalina ağacına rastlıyoruz, gören gözün hakkıdır diyoruz, tadına bakmadan geçmiyoruz :)

                                                        
 






Klise o kadar temiz, o kadar düzenli ki, vay be diyorsun, ne kadar inançlı insanlar, ne kadar gerçekler… Ardından çıkıyoruz, bir bakıyoruz ki, bu köyün hanımları likör ve şarap yapıyor, satıyor, kendi geçimlerini sağlıyor. Her biri ayrı güzel de, yaban mersini likörü pek favorim! Almadan dönecekseniz de tatmadan dönmeyin J

Ordan Çınaraltı Çay Bahçesine geçip biraz dinlenelim diyoruz. Musa Ağacı var burada. İlginç bir adet varmış. Herkes bir bez parçası bağlar dilek tutar ya, burada sakız yapıştırmışlar ağacın içine… Öyle yerlerde sakızlar var ki, onu oraya nasıl yapıştırdın yahu demeden duramıyorsun J biz sadece foto çekinmekle yetindik, mantığımıza yatmadı J Ardından satranç oynadık kahvemizi içtik keyfimizi yaptık, hadi dedik, o kadar güneye gelmişiz, denize doğru gidelim artık! J 

                             
                           


 


Hz. Hızır Türbesi’ni görüyoruz, Sezer diyor ki burada adettir, 3 kere araba ile etrafında dönmemiz gerekir. İnsanlar yürüyerek de yapıyorlarmış ama araba ile de yapılır diyor. Önce kendisinin bizi ti’ye aldığını düşünüyoruz ama önümüzdeki araba tur atmaya başlayınca biz de atıyoruz. J Türbeye de uğradıktan sonra akşamüstü oluyor, şimdi tam sırası diyoruz, güneş hala orada, Çevlik Plajına gidiyoruz, işte o an deniz görmüş Ankara’lılar olarak öyle mutlu oluyoruz ki, tanrım ilk günden Hatay’a bir daha ne zaman gelsek diye planlar yapmaya başlıyoruz J


 





Çevlik plajı harika, ama yanınızda bir Hatay’lı olsun mutlaka. Bazı zamanlar akıntı oluyormuş, akıntı olmadığı zamanlar girmenizi tavsiye ederiz J Bizim gittiğimiz zamanda olmazmış, o yüzden gayet keyfini çıkardık. Ayrıca, aşağıdaki fotodan da göreceğiniz üzere burada güneş denizden batıyor. Yani, öyle bir manzara oluyor ki, işte tatil de keyif de budur diyorsun, şarkılar söylüyorsun…




Akşam Boğaziçi Restaurant’ta yine meze ve rakımızı söylüyor keyfimize bakıyoruz. Burada kaşarlı tavuk bir harika. O kadar yedik içtik yine, ama gelen hesap da aşağıdaki fotoda J
                                                   

 

O gün, son noktayı, gece 01:00 civarı geçtiğimiz Harbiye’deki Can Cafe koyuyor! Tüm Hatay ayaklarınızın altında! Manzara bir harika… Geceyi kapatmak üzere biralarımızı söylüyoruz, bir bakıyoruz canlı müzik var. Arapça bir şarkı geliyor, tanrım o an diyoruz ki, burası çok başka bir memleket! J Kesinlikle gidip şu bizim oturup keyif yaptığımız masada keyfini yapmanız lazım!


Gece yine gırgır şamata, saat 4:00 sularında yatıyoruz.

Diğer gün sabaha kalkamıyoruz doğal olarak, öğlen 12:00’de anca uyanıyor kahvaltı vaktinin geçtiğini düşünüyoruz. O sırada Sezer’in babası bize eşlik etmek istiyor, direkt öğle yemeğine dalıyoruz. Umut Kasabı ve Restaurant’a gidiyoruz. Evden rakı getiriyor Sezer’ler, meğersem Hatay’da bir çok yere rakını kapıp gelebiliyormuşsun.  Bayılıyoruz, bayılıyoruz, bayılıyoruz! J Buraya gelip de tepsi kebabı yemezseniz yine çok eksiksiniz. Tanrım bir tepsi kebabı geliyor, kocaman ve tadı harika! J Bir de bir şalgam suyu var ki ben şalgamı sevmezdim buna bayıldım! Serafresh acılı, olsa da bir daha içsek! J Öğle rakısı ile güne başlıyoruz, ardından Halep çarşısını görmeye geçiyoruz. Burada hediyelerinizi alabilirsiniz. Zahter,  meze olarak yediğimiz zeytinler, Arap kahvesi ve dahası…

 

Bir bakıyorsunuz şehrin içinden bir nehir geçiyor. Dizilere konu olan, “Asi Nehri”. Suriye’de doğan, Samandağ’da denize dökülen bu nehri de görüp coğrafya bilgimizi güncellemiş oluyoruz J
Akşam Kuzeytepe Çınar Restaurant’a gidiyoruz. Öğlen o kadar çok yiyince, akşama yerimiz kalmıyor :) Buranın künefesi harika diyorlar, onaylıyoruz :) Adana’ya dönmek zorunda olan arkadaşlarımızla vedalaşıp, yurdumuza dönüyor bu gece dinleniyoruz. 
Yurt keyfi yapıyoruz biraz da J

                                                  

Sabah kahvaltı vakti kalkabilmiş olmamıza seviniyor, hadi bir yer daha keşfedelim diyoruz. Karaksi köyüne doğru yol alıyoruz. Burada bir şey dikkatimizi çekiyor. Burası Türk köyü diyorlar. Türkiye’de bir köyün Türk köyü diye adlandırılmasını gülümseyerek karşılıyoruz J İlk kahvaltımızdan sonra daha güzeli olamaz derken, doğa içinde, ördeklerin dolaştığı eşeklerin olduğu çok sempatik bir yere geliyoruz.  Karaca Kahvaltı Evi. O kahvaltıya tek kelime ile çıldırıyoruz ve saldırıyoruz J Burada ne yerseniz güzel, hepsinden söyleyin! J




Ardından St. Pierre Klisesine gidiyoruz, klise yapım aşamasında olduğundan göremiyoruz. Ama bir küçük, bize ısrarla bir şeyler anlatmak istiyor. Hatay şivesi ile dinliyoruz, evet, kendimize küçük bir arkadaş ediniyoruz :) Şimdi bir test yapıyormuşsunuz gibi düşünün. Video linkini paylaşacağım ve ne kadarını anlayabileceksiniz, bir bakalım :D İşte o "an"
http://www.dailymotion.com/video/x2bwisg_hatay-klise-rehber-anlatimi_webcam

Buradaki şiveye en güzel kendini kaptıran ekipten arkadaşımız Mehmet oluyor J Arapça kelimeler öğreniyoruz. Mınnına, bendensin demek mesela. Bir kaç kelime daha var öğrendiğimiz ama ben sadece mınnına’yı kullandım evet :D



Ardından Affan kahvesine gidiyoruz. Burası dar bir sokakta, hani kahvehaneler olur ya, oyle bir yer, kahvehanenin içine girip arkaya doğru bir gidiyorsunuz, yemyeşil bir bahçe küçük bir havuz ortada! Çok şirin, otantik bir yerde. Haytalı meşhurmuş burada, bir de limonlu dondurma, artıkkaçıncı bayılışımız bilmiyoruz J 


 




Son kez plaj keyfi yapalım diyoruz akşamüstü Çevlik Plajına gidiyoruz, ardından Zorsu ailesinin evine davet ediliyoruz. Bayramdan sonraki hafta kurban keserlermiş, adetmiş onlarda. Geniş ve çok sevimli bir aile karşılıyor bizi. Elimize rakımızı alıp gidiyoruz, bir nevi teşekkürümüzü sunuyoruz J  Muhabbet ederken Hatay’daki son gecemizde Türkiye’de olan bir yanılgıdan bahsediyoruz. İnsanlar Hatay’a gelmeye korkuyorlar. Nedense burada savaş varmış gibi anlatılıyor. Ama gördüğümüz en barışcıl şehir oluyor Hatay. Ankara’da bile her gün bir olay varken, burada yok. Çünkü burada bir arada yaşamayı, birbirlerine saygı göstermeyi o kadar önemli sayıyorlar ki. Haberlerde dönen Hatay’la ilgili yalan yanlış haberlerden bahsediyorlar. Gerçekten bir ön yargı vardır herkeste. Biz gidince anlıyoruz ki, burası gerçekten Türkiye’nin en güzel yerlerinden biri, ama bugün bu değeri görmemekte…
Diğer sabah yola koyuluyoruz öğlene doğru. Dönerken “İskenderun’a uğrayıp döner yesek,  çok mu yemiş oluruz bu tatil yahu” diyoruz, sonra “çok yedik evet, ama bunu da yemezsek eksik olur” diyor, dönüş yolunda da mutluluğa erişiyoruz! J

Manzaralı bir o kadar eğlenceli bir yol olduğunu en başta da iletmiştim.




Ha buarada, rakı ile ilgili birkaç yorumum olacak. Burada boğma rakı yapılıyor ama biz bize ağır gelir diye denemiyoruz. Yalnız rakı bardağında 2 parmaktır ya tek demek, burada tek demek 3 parmak, duble demek de yarım bardak. Biz ilk kez yarım bardak rakı koyduklarını gördüğümüzde çok değil mi bu rakı dedik, yalnız son gün gördük ki, yarımdan fazla koyanlar da var rakıyı. Yarım bardak da neymiş ki! J Siz de alışıyorsunuz evet. Hatta daha önce su içmişim diyorsunuz.
Uzun lafın kısası. Hatay harikaydı, yemekleri&mezeleri unutulmazdı, insanları ise on numara beş yıldızdı!
Bundan sonra yarım bardak bizim de rakılarımız, Hatay’dan bize kalan, her içtiğimizde hatırlayacağımız bir hatıra J

Şiddetle tavsiye edilir!

İzleyiciler

Mary& Max

Mary& Max

Film'den alıntı...

"İnsanlar inanılmaz mantıksızdı. hindistan' da çocuklar açlık çekerken insanlar neden yemeklerini çöpe atıyorlardı? Neden oksijene ihtiyaçları varken yağmur ormanlarını yok ediyorlardı? Ve neden asla zamanında gelmeyeceklerse otobüsler için zaman çizelgesi hazırlıyorlardı? en sevdiği fizikçiyle mutabık kaldı : sadece iki şeyde sonsuzluk vardır ; evrende ve insanın aptallığında."Mary & Max

Ayın fotoğrafı...

Ayın fotoğrafı...
Bolu...

Sizce olmuş mu bu blog?:)