Bilenler bilir, “an”ı yaşamayı çok seven bir insanım. Ne
mutlu ki arkadaşlarım da benden. Bir gün
sevdiğimiz bir arkadaşımız arıyor, “siz beni Ankara’da ağırladınız, buyurun
gelin ben de sizi ağırlayacağım” diyor, “emin misin bak biz geliriz” diyorum, o
da “gelin diyorum zaten” diyor. İşte Hatay hikayemiz böyle başlıyor! :)
Sevgili Sezer Zorsu ve ailesi! Sizler o kadar güler yüzlü,
içten, misafirperver ve güzel insanlarsınız ki, ben Türkiye’de bu kadar tatlı
insanlara rastlamamıştım. En başta bizi yurtlarınızda ağırladığınız ve her bir
adımımızda bize eşlik ettiğiniz için çok teşekkür ediyoruz. Düşünün ki bir aile, annenin elinden harika
mezeler yediğimiz, baba ile beraber oturup öğle- akşam fark etmez rakı
içtiğimiz yemek yediğimiz, ailecek yapılan mangala davetli gidişimiz, düşünün
ki siz misafir değil, ailenin bir ferdisiniz. İşte öyle ağırlandık. Ne kadar
teşekkür etsek az. Sevgili Zorsu ailesi,
sizleri seviyoruz, her zaman Ankara’ya bekliyoruz!
Yolculuğumuz 3 kişi başladı. Yol arkadaşı çok önemlidir. Her
zaman yanımda olan, hayatımdaki tatlı insan Mehmet Baş ve hemşerim Nur
Öksüz, son ses müziklerime her daim
eşlik eden, “bas gaza bas” diyen beni yavaşlatmayan, harika insanlar! :) Sizlere de teşekkürü
bir borç bilirim.
Tabii ki gezimizin temel amacı yemek yemek :D Hani yediğin içtiğin senin olsun,bize gördüklerini anlat derler ya, hayır, ben size yediğim içtiğimi anlatacağım, çünkü burası Antakya! O kadar yemeği hiç bir gezide yememişizdir J
Yol çok eğlenceli bir kere. Konya’dan 13:30 sularında yola
çıkıyoruz. Yollar 3 şerit hatta yer yer 4 şerit. Adana üstünden gidiliyor. Hele
ki akşamüstü sularında İskenderun’a yaklaşıyorsanız, ön tarafta bir dağ
göreceksiniz ayın doğduğu, camdan arkaya baktığınızda ise kıpkırmızı bir güneş
göreceksiniz batmak üzere olan. İlk etkilendiğimiz sahne işte tam buydu!

Hatay’daki ilk saatlerimizde anlıyoruz ki, burası çağdaş bir
yer. Restauranttaki her masa aile masası. Ama boyle karı-koca düşünmeyin. Geniş
aile! Ananeden dedeye toruna ve hepsi rakı içiyor. Sonraki yemeklerimizde de bu
ana çok şahit olduk ve anladık ki, burada insanlar özgür yaşıyorlar.
Keyiflerine her daim düşkünler ve kimse kimseyi öğlen rakı içiyor diye
yadırgamıyor mesela. Aksine burada her öğünde rakı içiliyor. Yani bu gayet
normal bir şey. Ne kadar güzel diyoruz. Şahsen çok isterdim memleketim
Akşehir’de ailecek gidebileceğimiz, yemek yiyip iki kadeh rakı içebileceğimiz
böyle bir restaurant olsun. Ama maalesef Hatay’lılar gibi çağdaşlık seviyesine
erişemiyoruz…
Buarada hesap ne mi geldi? Şaka gibi geldi. :D Tanrım
dünyaları yedik içtik 9 kişi. Biz kişi başı 85 falan veririz derken 35 verdik
ve kesinlikle Hatay’a bir daha gelmek için bir sebebimiz daha oldu! Eğer az
para harcayayım ama yediğim içtiğim güzel olsun, muhabbeti bol olsun
diyorsanız, işte orası Hatay!
Yurdumuzun adı Nida Apart.

3 kişilik ekibimiz büyüyor, Adana’dan dostlarımız da
katılıyor, işte o zaman tamam oluyoruz. Güzel kadife sesli dostum Erdil Tengiz
ve yeni tanıştığım çook sevdiğim, öndeki
arabaya kızınca söylenecek laflar arasına “sellektörün çocuğu yap onuuuu” cümlesini
ekleyen Türkay Gül arkadaşımız :D Sizlere de çok teşekkür ediyorum. Biriniz
olmasa bu kadar güzel olmazdı bu gezi!
Gece tabii muhabbete dalıyoruz çok geç yatıyoruz. Sabah
Zorsu İnşaat’a gidiyoruz aile büyükleri ile tanışıp muhabbet ediyoruz Hatay’la ilgili
ve buranın sabunu meşhur diyoruz, bize yardımcı oluyorlar, ilk alışverişimizi
yapıyor, defne sabununu alıyoruz. İçindeki orana göre fiyatları değişiyor. Biz
en iyisini tercih ediyoruz. Kokusu harika bir şey, burada insanlar şampuan
değil defne sabunu kullanıyorlarmış ve bunun çok sağlıklı olduğunu söylüyorlar.

Vakıflı köyü Ermeni klisesi var diyorlar oraya doğru yola çıkıyoruz. Yola çıkarken fotoğraf çekip, çocuklar gibi şen oluyoruz aşağıda gördüğünüz gibi :D Bu arada yolda mandalina ağacına rastlıyoruz, gören gözün hakkıdır diyoruz, tadına bakmadan geçmiyoruz :)
Klise o kadar temiz, o kadar düzenli ki, vay be diyorsun, ne
kadar inançlı insanlar, ne kadar gerçekler… Ardından çıkıyoruz, bir bakıyoruz
ki, bu köyün hanımları likör ve şarap yapıyor, satıyor, kendi geçimlerini
sağlıyor. Her biri ayrı güzel de, yaban mersini likörü pek favorim! Almadan
dönecekseniz de tatmadan dönmeyin J
Ordan Çınaraltı Çay Bahçesine geçip biraz dinlenelim diyoruz.
Musa Ağacı var burada. İlginç bir adet varmış. Herkes bir bez parçası bağlar
dilek tutar ya, burada sakız yapıştırmışlar ağacın içine… Öyle yerlerde
sakızlar var ki, onu oraya nasıl yapıştırdın yahu demeden duramıyorsun J biz sadece foto
çekinmekle yetindik, mantığımıza yatmadı J
Ardından satranç oynadık kahvemizi içtik keyfimizi yaptık, hadi dedik, o kadar
güneye gelmişiz, denize doğru gidelim artık! J





Çevlik plajı harika, ama yanınızda bir Hatay’lı olsun
mutlaka. Bazı zamanlar akıntı oluyormuş, akıntı olmadığı zamanlar girmenizi
tavsiye ederiz J
Bizim gittiğimiz zamanda olmazmış, o yüzden gayet keyfini çıkardık. Ayrıca,
aşağıdaki fotodan da göreceğiniz üzere burada güneş denizden batıyor. Yani,
öyle bir manzara oluyor ki, işte tatil de keyif de budur diyorsun, şarkılar
söylüyorsun…
Akşam Boğaziçi Restaurant’ta yine meze ve rakımızı söylüyor
keyfimize bakıyoruz. Burada kaşarlı tavuk bir harika. O kadar yedik içtik yine,
ama gelen hesap da aşağıdaki fotoda J
Gece yine gırgır şamata, saat 4:00 sularında yatıyoruz.

Bir bakıyorsunuz şehrin içinden bir nehir geçiyor. Dizilere
konu olan, “Asi Nehri”. Suriye’de doğan, Samandağ’da denize dökülen bu nehri de
görüp coğrafya bilgimizi güncellemiş oluyoruz J
Yurt keyfi
yapıyoruz biraz da J

Sabah kahvaltı vakti kalkabilmiş olmamıza seviniyor, hadi
bir yer daha keşfedelim diyoruz. Karaksi köyüne doğru yol alıyoruz. Burada bir
şey dikkatimizi çekiyor. Burası Türk köyü diyorlar. Türkiye’de bir köyün Türk
köyü diye adlandırılmasını gülümseyerek karşılıyoruz J İlk kahvaltımızdan sonra daha
güzeli olamaz derken, doğa içinde, ördeklerin dolaştığı eşeklerin olduğu çok
sempatik bir yere geliyoruz. Karaca
Kahvaltı Evi. O kahvaltıya tek kelime ile çıldırıyoruz ve saldırıyoruz J Burada ne yerseniz
güzel, hepsinden söyleyin! J
Ardından St. Pierre Klisesine gidiyoruz, klise yapım
aşamasında olduğundan göremiyoruz. Ama bir küçük, bize ısrarla bir şeyler
anlatmak istiyor. Hatay şivesi ile dinliyoruz, evet, kendimize küçük bir arkadaş ediniyoruz :) Şimdi bir test yapıyormuşsunuz gibi düşünün. Video linkini paylaşacağım ve ne kadarını anlayabileceksiniz, bir bakalım :D İşte o "an"
http://www.dailymotion.com/video/x2bwisg_hatay-klise-rehber-anlatimi_webcam
http://www.dailymotion.com/video/x2bwisg_hatay-klise-rehber-anlatimi_webcam
Buradaki şiveye en güzel kendini kaptıran ekipten
arkadaşımız Mehmet oluyor J
Arapça kelimeler öğreniyoruz. Mınnına, bendensin demek mesela. Bir kaç kelime
daha var öğrendiğimiz ama ben sadece mınnına’yı kullandım evet :D
Ardından Affan kahvesine gidiyoruz. Burası dar bir sokakta, hani kahvehaneler olur ya, oyle bir yer, kahvehanenin içine girip arkaya doğru bir gidiyorsunuz, yemyeşil bir bahçe küçük bir havuz ortada! Çok şirin, otantik bir yerde. Haytalı meşhurmuş burada, bir de limonlu dondurma, artıkkaçıncı bayılışımız bilmiyoruz J
Son kez plaj keyfi yapalım diyoruz akşamüstü Çevlik Plajına
gidiyoruz, ardından Zorsu ailesinin evine davet ediliyoruz. Bayramdan sonraki
hafta kurban keserlermiş, adetmiş onlarda. Geniş ve çok sevimli bir aile
karşılıyor bizi. Elimize rakımızı alıp gidiyoruz, bir nevi teşekkürümüzü
sunuyoruz J Muhabbet ederken Hatay’daki son gecemizde
Türkiye’de olan bir yanılgıdan bahsediyoruz. İnsanlar Hatay’a gelmeye
korkuyorlar. Nedense burada savaş varmış gibi anlatılıyor. Ama gördüğümüz en
barışcıl şehir oluyor Hatay. Ankara’da bile her gün bir olay varken, burada
yok. Çünkü burada bir arada yaşamayı, birbirlerine saygı göstermeyi o kadar
önemli sayıyorlar ki. Haberlerde dönen Hatay’la ilgili yalan yanlış haberlerden
bahsediyorlar. Gerçekten bir ön yargı vardır herkeste. Biz gidince anlıyoruz
ki, burası gerçekten Türkiye’nin en güzel yerlerinden biri, ama bugün bu değeri
görmemekte…
Diğer sabah yola koyuluyoruz öğlene doğru. Dönerken “İskenderun’a
uğrayıp döner yesek, çok mu yemiş oluruz
bu tatil yahu” diyoruz, sonra “çok yedik evet, ama bunu da yemezsek eksik olur”
diyor, dönüş yolunda da mutluluğa erişiyoruz! J
Manzaralı bir o kadar eğlenceli bir yol olduğunu en başta da iletmiştim.
Ha buarada, rakı ile ilgili birkaç yorumum olacak. Burada
boğma rakı yapılıyor ama biz bize ağır gelir diye denemiyoruz. Yalnız rakı
bardağında 2 parmaktır ya tek demek, burada tek demek 3 parmak, duble demek de
yarım bardak. Biz ilk kez yarım bardak rakı koyduklarını gördüğümüzde çok değil
mi bu rakı dedik, yalnız son gün gördük ki, yarımdan fazla koyanlar da var
rakıyı. Yarım bardak da neymiş ki! J
Siz de alışıyorsunuz evet. Hatta daha önce su içmişim diyorsunuz.
Uzun lafın kısası. Hatay harikaydı, yemekleri&mezeleri
unutulmazdı, insanları ise on numara beş yıldızdı!
Bundan sonra yarım bardak bizim de rakılarımız, Hatay’dan
bize kalan, her içtiğimizde hatırlayacağımız bir hatıra J
Şiddetle tavsiye edilir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder