Nisan...
Bisikletimle evime doğru geliyorum, yeşilliklere oturmuş iki oğlan çocuğu ile karşılaşıyorum, oyun oynuyorlar.
Beni gördüler oğlan hemen seslendi,
"bak benim de bisikletim var sepetim var" soylerkenki edasını mutlulugunu gormeniz lazımdı. Bir arkadaş yoldaş görmüştü çünkü:)
ben de " senin ki daha güzel" dedim.
çocuk "ama senin aynaların varrr" dedi, gülümsedim:)
Evet, bahar gelmiş! Nisan gelmiş çünkü!
Nisan'ı çok sevmem hem baharın gelmesinden kaynaklanıyor,
Hem de günlerden 14'ü hayatımın başladığı an.
Nasıl sevmeyeyim!:)
Bu ay kendim için özel, kısa bir şey yazıyorum...
"
ister maviye sor, ister dalgalara
olmuşsun içimde koca bir Derya... "
"
bütün sesli harflere inat
sessiz dizelerden oluşan bir şiir yazsam
duyabilir miydin beni? "
Herşeye rağmen, aradaki mesafelere rağmen, tüm beni duyabilenler için yazıyorum...
Doğum günümde, artık duymayı değil tekrar birbirimizi görmeyi diliyorum...
En çok bunu diliyor, bunu istiyorum...
İnsan doğum gününde sevdiklerini ister ya, ben de istiyorum işte...
Hayatımı güzelleştiren, anlam katan o güzel insanlarla beraber bir 22 yaş diliyorum...
Bu ay neler var neler!
16 Nisan'da çook sevdiğim Cem Adrian sahne alacak evimin önündeki barda:)
Size bir dahaki temamda harika geçeceğini umduğum bu geceden de yazılar yazmayı düşünüyorum.
Karadeniz müziği! Hep derim önceki hayatımda roman ya da lazdım diye:)
Bu kadar hoş bir müzik tarzı dünyanın hangi yöresinde vardır bilemiyorum. Kemençe sanki içinize işliyor!
Bu ay sizi oyle bir grupla tanıştıracağım ki, Kazım Koyuncu'yu anımsatmıyor değiller.
Grup Karmate!
Müzik kısmından onları dinleyip ne demek istediğimi anlayabilirsiniz. Favorimi sorarsanız, Skan Maskvama derim...
O kadar özlemişim ki Kazım Koyuncu'dan sonra bu tarz kalite müzik yapan bir grubu...
Merak edenler için link: http://www.karmate.org/
Blog müziğimiz ise, doğum günüm için özel olsun istedim,
Elime mikrafonu alır almaz söyleyeceğim şarkıyı seçtim...
Dance me to the end of love ve The Civil Wars!
Bu gruba bayılıyorum, ondan bu ay bir değil 3 tane şarkı seçtim onlardan blogum için,
Hepsini dinlemenizi tavsiye ederim.
Zaten Candan Erçetin- Bahar şarkısı bence benim için yazılmış, bu kadar şımarıkım ben bu ay:)
Son şarkı ise Teoman- Paramparça, beni tanıyanlar bilir 14'ünde 15:15'te doğdum ben. 15:15'te yıllardır aynı şeyi yapar bu şarkıyı dinler, sesim çıktığı kadar bağırır soylerim bu şarkıyı:) Ondan onu da paylaşmak istedim.
Kızılderililer demiştim geçen ay, Sunay Akın- Kız Kulesi'ndeki Kızılderili demiştim, takip edenler bilir.
O kadar sevdim ki onları bu ay da onlarla ilgili ilginç bulduğum şeyleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Nisana özel yazım:
1886 Nisanına gidelim hadi.
Kızılderili kadınların yeni doğan bebeklerinin ağzını elleriyle kapattığını biliyor muydunuz?
Annesi, bebeğin nefes alması için elini çektiğinde ağlamasına izin vermeden tekrar ağzını kapatırmış.
İşte ağlamamak, kızılderilinin aldığı ilk derstir.
Beyaz adamdan kaçarken, ya da bir av hayvanının izini sürerkeno bebeğin ağlaması herşeyin sonudur.
Ve bu, kurşun yağmuru ya da açlıktan ölmek demektir...
Gila ırmağı, Arizona'nın sarp kayalıkları arasından doğar. Suyun yer yüzüne çıktığı kaynağın yanı başındaki ağacın gölgesinde doğan bebeğe "Geronimo" adını koyarlar.
Özgürlükleri için savaşmak zorunda kalan kızılderililerin ABD-Meksika arasında yapılan sınır anlaşması dışında, başka bir düşmanı daha vardır: Beyaz adamın gazeteleri.
Burdan şunu anlıyoruz ki, günümüzde de olaylar değişmemiş. Gazeteler kimi zaman gerçeği kimi zaman kızılderililerin zamanında olduğu gibi yanlışı anlatmaya devam ediyor.
General Crook ve Geronimo ile yapılan anlaşma yılı içinde ne bir yağma olayı ne de şiddet görülür. gazeteler barış ortamını bozmak için ordunun kızılderililere teslim olduğunu yazar ve Kızılderililer ile iyi anlaştığı için suçlu olan general görevinden alınır...
12 Nisan 1886'da komutayı General Miles alır. 5 bin askerini Geronimonun üstüne salar. O da yetmez, askerlere beş yüz kişilik kızılderili iz sürücü birliği ile bin kişiden oluşan milis kuvvet katılır.
Geronimo'nın yanında ise 24 savaşcı vardır...
Geronimo'nun gazetede çıkan haberlerine inanılır ve asılması istenilir. Sonunda Geronimo'yu tanıyanlar bu kararından hükümeti vazgeçirir.
Arizona Apachilerinin son reisi olan Geronimo'yu görmeye koşar Saint Louis Fuarına gidenler.
Amerika Birleşik Devletlerinin savaş tutsağı olan Geronimo, kahkaha sesleri arasında fotoğraf çektirmek isteyenlere poz vermek zorunda bırakılıyor, elinden geldiğince hatıra olarak adını yazdırmaya zorlanıyordu...
Geronimo gördüklerine hiç anlam veremez: "Ailemle birlikte barış içinde yaşıyordum. Orada halkım ve ben ne kadar iyiydik. Ne at öldürdüm, ne insan, ne Amerikalı ne Kızılderili.Bizden sorumlu kişilere ne oldu bilemiyorum? Herşeyi açıkca bildikleri halde diyorlar ki, ben kötü biriymişim. Halbuki ben ne yaptım ki? Ağaçların gölgesinde ailemle yaşayıp gidiyordum. General Crook'un sözünden hiç çıkmadım.Sık sık gazetelerde asılacağımdan söz ediliyormuş, bunlardan bıktım artık..."
Ne kadar üzücü bir hikaye değil mi?
Geronimo ile tanıştım ben bu kitapta ve O'nu çok sevdim diğer Kızılderililer gibi.
Kırmızı toprağı yüzüne süren bundan dolayı Kızılderili diye anılan o insanları çok sevdim...
Kitabı herkese tavsiye ediyorum.
Sizin için seçtiğim şiirler, müzikler, videolar
Ve bir bahar var bize eşlik edecek olan.
Beğenmeniz dileğiyle,
Cansu
O artık iki ikili:)
Blog hakkında...
----------------------------------------------------------
Yorum yazmak isterseniz yazıların bittiği yerde zarf işareti göreceksiniz oraya tıklayarak yorum yazabilir ; ya da sağ tarafta bulunan ziyaretci defterime leave a response'a tıklayarak yorumlarınızı iletebilirsiniz.
Yorum yazmak isterseniz yazıların bittiği yerde zarf işareti göreceksiniz oraya tıklayarak yorum yazabilir ; ya da sağ tarafta bulunan ziyaretci defterime leave a response'a tıklayarak yorumlarınızı iletebilirsiniz.
Gelelim Blog'umun ismine...
En üstteki fotoğrafın üstünde de gördüğünüz gibi ismi:
"Jail l`impression de ne pas t`avoir vu"
Çok anlamlı bulmuştum. Bir gün haberleri okurken karşılaştım bu cümleyle, aşklarıyla meşhur Fransa Cumhurbaşkanı ve aşk mektubu konu:) (http://www.hurriyet.com.tr/dunya/7391715_p.asp)
Olayın magazinsel kısmı değil de,
Ben sözün anlamındaki derinliğine hayran kaldım... evet, doğru kelime bu, hayran kaldım...
Bir özlem bu kadar güzel anlatılabilirdi...
Blog'umun adının Türkçesi:
"Sanki seni yüzyıllardır görmemiş gibiyim..."
Bana bu cümle o kadar çok şey hissettirdi ki...
Temelinde aşk olan bir özlem, tutku bu kadar güzel ifade edilebilirdi..
İşte bu kadar sevdiğim bir cümlenin blog'umun ismi olmasını hiç tereddütsüz istedim:)
Son olarak,
Blog'uma,
En üstteki fotoğrafın üstünde de gördüğünüz gibi ismi:
"Jail l`impression de ne pas t`avoir vu"
Çok anlamlı bulmuştum. Bir gün haberleri okurken karşılaştım bu cümleyle, aşklarıyla meşhur Fransa Cumhurbaşkanı ve aşk mektubu konu:) (http://www.hurriyet.com.tr/dunya/7391715_p.asp)
Olayın magazinsel kısmı değil de,
Ben sözün anlamındaki derinliğine hayran kaldım... evet, doğru kelime bu, hayran kaldım...
Bir özlem bu kadar güzel anlatılabilirdi...
Blog'umun adının Türkçesi:
"Sanki seni yüzyıllardır görmemiş gibiyim..."
Bana bu cümle o kadar çok şey hissettirdi ki...
Temelinde aşk olan bir özlem, tutku bu kadar güzel ifade edilebilirdi..
İşte bu kadar sevdiğim bir cümlenin blog'umun ismi olmasını hiç tereddütsüz istedim:)
Son olarak,
Blog'uma,
Dünyama,
Hoşgeldiniz!
Herkese keyifli dakikalar diliyorum...
----------------------------------------------------------------
Hoşgeldiniz!
Herkese keyifli dakikalar diliyorum...
----------------------------------------------------------------
4/10/2010
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Şehre simsiyah bir kar yağar
Yollar kalbimle örtülür
Parmaklarımın arasından
Gecenin geldiğini görürüm
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Çocuklar sinemaya gider
Yüzümü bir çiçeğe gömüp
Ağlamak gibi isterim
Derinden bir tren geçer
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Alıp başımı gitmek isterim
Bir akşam bir kente girerim
Kayısı ağaçları arasından
Gidip denize bakarım
Bir tiyatro seyrederim
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Uzaktan bir bulut geçer
Karanlık bir çocukluk bulutu
Gerçeküstücü bir ressam
Dünyayı değiştirmeye başlar
Kuş sesleri, haykırışlar
Denizin ve kırların
Rengi birbirine karışır
Sana bir şiir getiririm
Sözler rüyamdan fışkırır
Dünya bölümlere ayrılır
Birinde bir pazar sabahı
Birinde bir gökyüzü
Birinde sararmış yapraklar
Birinde bir adam
Her şeye yeniden başlar
Ataol Behramoğlu
3/05/2010
İçindekiler- Mart'a giriş...
Göründüğü gibi midir herşey?
Ve biz, dünkü biz miyiz?
Ayın kitabı: Sunay Akın- Kız Kulesindeki Kızılderili
Kitabı almama Kız kulesi adının geçmesi ve Sunay Akın isminin olması etkendi.
Alınca hiç pişman olmadım.
Kızılderilileri anlatan bir kitap diyebiliriz. Western filmlerini, Redkid'i hepimiz izlemişizdir. Beyazlar kötü Kızılderilileri öldürürler.
Hatta ünlü bir söz wardır, "En iyi kızılderili ölü kızılderilidir" diye...
Christoph Colomb, güneye kuzeye değil, bu sefer batıya gitmeye karar verir. 3 gemi yola çıkar ve bir gün "kara, kara!" diye bağırır aralarından biri.
Kara görünmüştür. Kızılderililer Colomb'u çok iyi ağırlarlar. Ve Colomb tuttuğu günlüğüne şunu yazar "Ne kadar iyi insanlar. Bizi çok iyi ağırladılar. Kızılderililer sevgi dolu insanlar. O güne kadar hiç insan öldürmeyi düşünmedikleri için bizim gibi silahları yok. Sadece hayvanlar için okları war. Yrn buraya 50 kişi getirsem
hepsini öldürürüz" der...
1 Hafta sonra onu çok iyi ağırlayan o iyi insanlara giderken 3 savaş gemisi ile gider ve bir çok asker...
Yıllarca Hollywood dünyası filmler çekti...
Çizgi film dünyası...
Sonunda hak adalet bulan fimler hani.
Filmlerden etkilenip Kızılderilileri görmek isteyenler gittiklerinde Kızılderililerden bir tane bile kalmadığını görmüşler...
Onlardan eser yok, ama kıyafetlerini ayakkabılarını satan bir sürü dükkanla karşılaşmışlar...
Ne kadar hak adalet yerini bulmuş değil mi?
Kızılderililer artık yoklar...
Herşey ne kadar göründüğü gibi? Ne kadar gerçeği yansıtıyor acaba?..
Hiç düşündünüz mü? Etrafınızdaki olaylar kişiler ne kadar gerçek?
Siz ne kadar gerçeği yansıtıyorsunuz çevrenize?
Ya biz? Çevremizdekiler? Biz dünkü biz miyiz?
Bir psikolog tv'de bundan bahsediyordu. Değişiyoruz, evet, dünkü siz ile bugünkü bile farklı.
Bazen üzülürüz, ne kadar değişti falan deriz çevremizdekilere. Ama kızmamalıyız. Herkes değişiyor, dünya değişiyor. Sen de değişiyorsun.
3 yıl önceye bakın, bir de şimdiye. Ne kadar aynısınız?
Sevdiğin biri artık "o" değil mi?
Değişmiştir, ama eskiden sevdiğindi. Ne zaman boyle birşey olsa, artık sevdiğim insanların onlar olmadığını gorsem ,
"benim bildiğim gibi hatıralarımda kalsınlar" derim...
Çünkü onlarla mutluydum o zamanlar. Geçmişte onları sevmemezliği ancak geçmişteki ben yapabilirdim çünkü, şimdiki ben sadece şimdiki onları sevip sevmeyebilirim..
Onemli olan, hayatta olumlu yonde değişmek zaten.
Değişen bir dünyadayız, gerçeklerin saklandığı bir dünyadayız...
Bu ayki şarkımız teomandan.
Konuya uygun olsun hem de sevdiğim olsun istedim.
Teoman'ın ilk kasedinden, en sevdiğim şarkı kendisi.
Teoman- Hiç kimse bilmez...
Ve mart ayında çıkan o güzel albümünün ilk klip şarkısı ile ayın klibi Aşktan Öte- Demir Demirkan,
Ayrıca ayın şarkıları şiirleri...
Beğenmeniz dileğiyle...
Ve biz, dünkü biz miyiz?
Ayın kitabı: Sunay Akın- Kız Kulesindeki Kızılderili
Kitabı almama Kız kulesi adının geçmesi ve Sunay Akın isminin olması etkendi.
Alınca hiç pişman olmadım.
Kızılderilileri anlatan bir kitap diyebiliriz. Western filmlerini, Redkid'i hepimiz izlemişizdir. Beyazlar kötü Kızılderilileri öldürürler.
Hatta ünlü bir söz wardır, "En iyi kızılderili ölü kızılderilidir" diye...
Christoph Colomb, güneye kuzeye değil, bu sefer batıya gitmeye karar verir. 3 gemi yola çıkar ve bir gün "kara, kara!" diye bağırır aralarından biri.
Kara görünmüştür. Kızılderililer Colomb'u çok iyi ağırlarlar. Ve Colomb tuttuğu günlüğüne şunu yazar "Ne kadar iyi insanlar. Bizi çok iyi ağırladılar. Kızılderililer sevgi dolu insanlar. O güne kadar hiç insan öldürmeyi düşünmedikleri için bizim gibi silahları yok. Sadece hayvanlar için okları war. Yrn buraya 50 kişi getirsem
hepsini öldürürüz" der...
1 Hafta sonra onu çok iyi ağırlayan o iyi insanlara giderken 3 savaş gemisi ile gider ve bir çok asker...
Yıllarca Hollywood dünyası filmler çekti...
Çizgi film dünyası...
Sonunda hak adalet bulan fimler hani.
Filmlerden etkilenip Kızılderilileri görmek isteyenler gittiklerinde Kızılderililerden bir tane bile kalmadığını görmüşler...
Onlardan eser yok, ama kıyafetlerini ayakkabılarını satan bir sürü dükkanla karşılaşmışlar...
Ne kadar hak adalet yerini bulmuş değil mi?
Kızılderililer artık yoklar...
Herşey ne kadar göründüğü gibi? Ne kadar gerçeği yansıtıyor acaba?..
Hiç düşündünüz mü? Etrafınızdaki olaylar kişiler ne kadar gerçek?
Siz ne kadar gerçeği yansıtıyorsunuz çevrenize?
Ya biz? Çevremizdekiler? Biz dünkü biz miyiz?
Bir psikolog tv'de bundan bahsediyordu. Değişiyoruz, evet, dünkü siz ile bugünkü bile farklı.
Bazen üzülürüz, ne kadar değişti falan deriz çevremizdekilere. Ama kızmamalıyız. Herkes değişiyor, dünya değişiyor. Sen de değişiyorsun.
3 yıl önceye bakın, bir de şimdiye. Ne kadar aynısınız?
Sevdiğin biri artık "o" değil mi?
Değişmiştir, ama eskiden sevdiğindi. Ne zaman boyle birşey olsa, artık sevdiğim insanların onlar olmadığını gorsem ,
"benim bildiğim gibi hatıralarımda kalsınlar" derim...
Çünkü onlarla mutluydum o zamanlar. Geçmişte onları sevmemezliği ancak geçmişteki ben yapabilirdim çünkü, şimdiki ben sadece şimdiki onları sevip sevmeyebilirim..
Onemli olan, hayatta olumlu yonde değişmek zaten.
Değişen bir dünyadayız, gerçeklerin saklandığı bir dünyadayız...
Bu ayki şarkımız teomandan.
Konuya uygun olsun hem de sevdiğim olsun istedim.
Teoman'ın ilk kasedinden, en sevdiğim şarkı kendisi.
Teoman- Hiç kimse bilmez...
Ve mart ayında çıkan o güzel albümünün ilk klip şarkısı ile ayın klibi Aşktan Öte- Demir Demirkan,
Ayrıca ayın şarkıları şiirleri...
Beğenmeniz dileğiyle...
CANSU
Yavuz Bülent Bakiler
Sözde senden kaçıyorum
Dolu dizgin atlarla
Bazen sessiz sevdasın
İpekten kanatlarla
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla
Karşıma çıkıyorsun
En serin imbatlarda
Adını yazıyorum
Bulduğun fırsatlarla
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla
Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla
Sözde senden kaçıyorum
Dolu dizgin atlarla
Ne olur bir gün beni
Kapından olsun dinle
Öldür bendeki beni
Sonra dirilt kendinle
Çarpsam kara sevdayı
En azından yüzbinle
Nasıl bağlandığımı
Anlarsın kemendinle
Kaç defa çıkıp gittim
Buralardan yeminle
Ama her defasında
Geri döndüm seninle
Hangi düğüm çözülür
Nazla, sitemle, kinle
Ne olur bir gün beni
Kapından olsun dinle
Şaşırdım kaldım işte
Bilmem ki nemsin
Bazen kız kardeşimsin
Bazen öp öz annemsin
Sultanımsın susunca
Konuşunca kölemsin
Eksilmeyen çilemsin
Orada ufuk çizgim
Burda yanım yöremsin
Beni ruh gibi saran
Sonsuzluk dairemsin
Çaresizim çaremsin
Şaşırdım kaldım işte
Bilmem ki nemsin
Dolu dizgin atlarla
Bazen sessiz sevdasın
İpekten kanatlarla
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla
Karşıma çıkıyorsun
En serin imbatlarda
Adını yazıyorum
Bulduğun fırsatlarla
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla
Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla
Sözde senden kaçıyorum
Dolu dizgin atlarla
Ne olur bir gün beni
Kapından olsun dinle
Öldür bendeki beni
Sonra dirilt kendinle
Çarpsam kara sevdayı
En azından yüzbinle
Nasıl bağlandığımı
Anlarsın kemendinle
Kaç defa çıkıp gittim
Buralardan yeminle
Ama her defasında
Geri döndüm seninle
Hangi düğüm çözülür
Nazla, sitemle, kinle
Ne olur bir gün beni
Kapından olsun dinle
Şaşırdım kaldım işte
Bilmem ki nemsin
Bazen kız kardeşimsin
Bazen öp öz annemsin
Sultanımsın susunca
Konuşunca kölemsin
Eksilmeyen çilemsin
Orada ufuk çizgim
Burda yanım yöremsin
Beni ruh gibi saran
Sonsuzluk dairemsin
Çaresizim çaremsin
Şaşırdım kaldım işte
Bilmem ki nemsin
Oscar Wilde
Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!
Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez!!!
Oscar Wilde
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!
Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez!!!
Oscar Wilde
1/20/2010
Içindekiler- Ocak Ayı
Ocak ayı, 2010 yılı,
Bu ay nedendir bilmem pek bir romantik geldi bana, pek bir huzurlu... Aah bu şarkılarınnn gözü kör olsun, demeyeceğim, iyi ki varlar:) Onlar yüzünden evet:)
2010'a girdik bir sürü güzel albümle karşı karşıya geldik. Tanrım Müzik aşkına!! ne kadar güzel bir giriş yaptık yeni yıla!:)
Bakalım bana ne kadar hak vereceksiniz.
Ne kadar seveceksiniz ayın şarkılarını ve blog müziğimi.
Blog müziğim bilenler bilir, en sevdiğim şarkılardan biridir. Gerek söz gerek Norah Jones'un o buğulu sesi...
Norah Jones, başucu şarkılarımın artisti:) Ve şarkısı,
I've got to see you again...
ayın şarkısııı?? tanrım ayın şarkısı değil yılın şarkısı bile diyebilirim benim için:)
Evettt,
Ayın Şarkısı,
Müslüm Gürses- Gönül !!!!
Eyyy blog alemi okurlarııı, duyduk duymadık demeyin,
Müslüm baba bir Leman Sam şarkısını yorumlarsa ne olur?
Tam 12den insan böyle vurulurr!:)
Tek kelimeyle bayıldım desem yeridir. Ayın bombası bu.
Hiç bir mp3 ü koyamam bu şarkının yerine.
Ayın şarkısı kısmından tıklayıp dinleyebilirsiniz, benim gibi hayran kalabilirsiniz:)
Ayın Albümleri de Candan Erçetin ve Şebnem Ferah albümleri... Tek kelimeyle harika. Tabii ki ayın klibi: Şebnem Ferah- Yalnız
Hazır Norah Jones'tan da bahsetmişken,
Siz de ben gibi Jazz sevenlerden misiniz acaba?
Peki, Türkçe Jazz dinlediniz mi hiç?
Bu ay sizi Julide Özçelik'le tanıştırmak istiyorum. Aslında söze gerek yok, direk Türkçe Jazz kısmından tıklayıp dinlemenizi tavsiye ediyorum.
Bildiğimiz bir çok şarkıyı Jazz halinde de söylemiş albümünde. Kendisi Jazz müzik üstüne Türkiye'de eğitim alan ilk sanatçılarımız arasında.
Favorimi sorarsanız "nisan valsi" "geçti dost kervanı" ve "sıradan bir gün" derim.
Ayrıca 9 Ocak Cemal Süraya'nın ölüm yıldönümü ve 15 ocak 1902 Nazım Hikmet'in doğum günüydü. Onları da şiirleri ile analım.
Peki bu ay neden bahsedelim?
Hayattaki önceliklerimizden bahsedelim hadi.
Herkesin bir önceliği vardır değil mi, kimi benim önceliğim derslerim- kariyerim sonra sosyal hayatım der, kimi sosyal hayatım kariyerimden daha önemli der. Bu öncelik konularını otursak daha da türetebiliriz.
Değinmek istediğim, "hiç birşey bu önceliği bozamaz kaidesi" her zaman geçerli olmuyor.
Peki sizin önceliğinizi ne bozabilir?
Ne bozsa hoş görürsünüz bunu?
Hımm, aşk bozsa hoş görür müsünüz?:)
en hoş bozulma hali aşk herhalde:)
Hıcal Uluç anlatıyor:
Bir gün Duygu Asena'yı tanırsınız, kendisi Türkiye'nin sahip olduğu en iyi yazarlardan biri, feminist bir yazar olmasıyla da tanınıyor. Bir gün galada yan yana oturmuşlar galadayken telefon çalmış, telefonu açmış dinlemiş, "peki öyleyse, geliyorum" diyip telefonu kapatmış.
Hıncal Bey şaşırmış, kızmış telefonunu galada açmasına ve onun gibi yazarın galayı bırakıp gideceğine! Bu onun kariyeri. "Nereye böyle galayı bırakıp gidiyor musun?" diye şaşırarak sormuş Asena Hanıma kalkarken, o ise şöyle cevap vermiş:
"Arayan sevgilimdi, seni çok özledim dedi ben de peki o zaman geliyorum dedim"...
Bir feminist, aşk için bunu yapıyor. O an aşk ağır geliyor terazide...
Hıncal Bey, ilk defa kızamamış. Normalde böyle şeylere kızarmış, ben de kızardım, sorumsuzluğa bak bile derdim. Ama konu aşk olunca hayatımızdaki öncelikler yer değiştirebiliyor.
Düşünüyorum, ben de kızamazdım.
Neden kızamıyoruz,
Çünkü
sen olsan,
gitmez miydin?..
O gün programa Haşmet Bey de katılamamış ve bunu son dakika bildirmiş, daha önce bildirseydi program akışı ona göre ayarlanırdı. Ama programa 1 saat kala haber vermiş gelemeyeceğini.
Kısaca herşeyi anlatmış;
"gidiyorum" demiş..
"O'nun yanına gidiyorum"...
ve kızamamışlar:)
Hayır, asla önceliklerim değişmez dersin, doğrudur, evet. Ama eğer birşey buna rağmen önceliklerinin önüne geçebiliyorsa, bilin ki işte bu aşktır!:)
Bu ay beni etkileyen olay buydu, bu ay ki konumuz "Aşk" olsun diyemeyeceğim, aşkı anlatamam zaten,
Aşkın bir kırıntısından bahsetmiş olayım ben bu ay.
En iyi aşk şairlerimizden, Özdemir Asaf, Atilla İlhan, Ahmet Telli, Can Yücel'den birşeyler fısıldayayım sizlere:)
Son olarak,
Ne demiş atalarımız
Aşığa bağdat sorulmazmış :)
Beğenmeniz dileğiyle.
Bu ay nedendir bilmem pek bir romantik geldi bana, pek bir huzurlu... Aah bu şarkılarınnn gözü kör olsun, demeyeceğim, iyi ki varlar:) Onlar yüzünden evet:)
2010'a girdik bir sürü güzel albümle karşı karşıya geldik. Tanrım Müzik aşkına!! ne kadar güzel bir giriş yaptık yeni yıla!:)
Bakalım bana ne kadar hak vereceksiniz.
Ne kadar seveceksiniz ayın şarkılarını ve blog müziğimi.
Blog müziğim bilenler bilir, en sevdiğim şarkılardan biridir. Gerek söz gerek Norah Jones'un o buğulu sesi...
Norah Jones, başucu şarkılarımın artisti:) Ve şarkısı,
I've got to see you again...
ayın şarkısııı?? tanrım ayın şarkısı değil yılın şarkısı bile diyebilirim benim için:)
Evettt,
Ayın Şarkısı,
Müslüm Gürses- Gönül !!!!
Eyyy blog alemi okurlarııı, duyduk duymadık demeyin,
Müslüm baba bir Leman Sam şarkısını yorumlarsa ne olur?
Tam 12den insan böyle vurulurr!:)
Tek kelimeyle bayıldım desem yeridir. Ayın bombası bu.
Hiç bir mp3 ü koyamam bu şarkının yerine.
Ayın şarkısı kısmından tıklayıp dinleyebilirsiniz, benim gibi hayran kalabilirsiniz:)
Ayın Albümleri de Candan Erçetin ve Şebnem Ferah albümleri... Tek kelimeyle harika. Tabii ki ayın klibi: Şebnem Ferah- Yalnız
Hazır Norah Jones'tan da bahsetmişken,
Siz de ben gibi Jazz sevenlerden misiniz acaba?
Peki, Türkçe Jazz dinlediniz mi hiç?
Bu ay sizi Julide Özçelik'le tanıştırmak istiyorum. Aslında söze gerek yok, direk Türkçe Jazz kısmından tıklayıp dinlemenizi tavsiye ediyorum.
Bildiğimiz bir çok şarkıyı Jazz halinde de söylemiş albümünde. Kendisi Jazz müzik üstüne Türkiye'de eğitim alan ilk sanatçılarımız arasında.
Favorimi sorarsanız "nisan valsi" "geçti dost kervanı" ve "sıradan bir gün" derim.
Ayrıca 9 Ocak Cemal Süraya'nın ölüm yıldönümü ve 15 ocak 1902 Nazım Hikmet'in doğum günüydü. Onları da şiirleri ile analım.
Peki bu ay neden bahsedelim?
Hayattaki önceliklerimizden bahsedelim hadi.
Herkesin bir önceliği vardır değil mi, kimi benim önceliğim derslerim- kariyerim sonra sosyal hayatım der, kimi sosyal hayatım kariyerimden daha önemli der. Bu öncelik konularını otursak daha da türetebiliriz.
Değinmek istediğim, "hiç birşey bu önceliği bozamaz kaidesi" her zaman geçerli olmuyor.
Peki sizin önceliğinizi ne bozabilir?
Ne bozsa hoş görürsünüz bunu?
Hımm, aşk bozsa hoş görür müsünüz?:)
en hoş bozulma hali aşk herhalde:)
Hıcal Uluç anlatıyor:
Bir gün Duygu Asena'yı tanırsınız, kendisi Türkiye'nin sahip olduğu en iyi yazarlardan biri, feminist bir yazar olmasıyla da tanınıyor. Bir gün galada yan yana oturmuşlar galadayken telefon çalmış, telefonu açmış dinlemiş, "peki öyleyse, geliyorum" diyip telefonu kapatmış.
Hıncal Bey şaşırmış, kızmış telefonunu galada açmasına ve onun gibi yazarın galayı bırakıp gideceğine! Bu onun kariyeri. "Nereye böyle galayı bırakıp gidiyor musun?" diye şaşırarak sormuş Asena Hanıma kalkarken, o ise şöyle cevap vermiş:
"Arayan sevgilimdi, seni çok özledim dedi ben de peki o zaman geliyorum dedim"...
Bir feminist, aşk için bunu yapıyor. O an aşk ağır geliyor terazide...
Hıncal Bey, ilk defa kızamamış. Normalde böyle şeylere kızarmış, ben de kızardım, sorumsuzluğa bak bile derdim. Ama konu aşk olunca hayatımızdaki öncelikler yer değiştirebiliyor.
Düşünüyorum, ben de kızamazdım.
Neden kızamıyoruz,
Çünkü
sen olsan,
gitmez miydin?..
O gün programa Haşmet Bey de katılamamış ve bunu son dakika bildirmiş, daha önce bildirseydi program akışı ona göre ayarlanırdı. Ama programa 1 saat kala haber vermiş gelemeyeceğini.
Kısaca herşeyi anlatmış;
"gidiyorum" demiş..
"O'nun yanına gidiyorum"...
ve kızamamışlar:)
Hayır, asla önceliklerim değişmez dersin, doğrudur, evet. Ama eğer birşey buna rağmen önceliklerinin önüne geçebiliyorsa, bilin ki işte bu aşktır!:)
Bu ay beni etkileyen olay buydu, bu ay ki konumuz "Aşk" olsun diyemeyeceğim, aşkı anlatamam zaten,
Aşkın bir kırıntısından bahsetmiş olayım ben bu ay.
En iyi aşk şairlerimizden, Özdemir Asaf, Atilla İlhan, Ahmet Telli, Can Yücel'den birşeyler fısıldayayım sizlere:)
Son olarak,
Ne demiş atalarımız
Aşığa bağdat sorulmazmış :)
Beğenmeniz dileğiyle.
Can Yücel'den...
Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun? '
'Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan ...söz etmek.
Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...
Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanla paylaşmak.
Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.
Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana...
Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek...
Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak...
Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.
Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek.
Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak.
Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde.
Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.
Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun? Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki.
Olsaydın avuçlarım terlemezdi...
Isırmazdım dilimin ucunu...
Özlemezdim seni yanımdayken.
Kıskanmazdım. Korkmazdım yollarda yürümekten.
Islanmazdım yağmurlarda...
Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda sarhoş olmazdım.
Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize...
Ve her kulaçta haykırırdım seni..
Ama sen hiç benimle olmadın ki...
Ya aklın başka yerlerdeydi
ya yüreğin...
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun? '
'Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan ...söz etmek.
Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...
Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanla paylaşmak.
Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.
Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana...
Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek...
Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak...
Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.
Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek.
Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak.
Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde.
Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.
Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun? Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki.
Olsaydın avuçlarım terlemezdi...
Isırmazdım dilimin ucunu...
Özlemezdim seni yanımdayken.
Kıskanmazdım. Korkmazdım yollarda yürümekten.
Islanmazdım yağmurlarda...
Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda sarhoş olmazdım.
Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize...
Ve her kulaçta haykırırdım seni..
Ama sen hiç benimle olmadın ki...
Ya aklın başka yerlerdeydi
ya yüreğin...
Aysel... Git başımdan...
aysel git başımdan ben sana göre değilim
ölümüm birden olacak seziyorum.
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
aysel git başımdan istemiyorum.
benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
dağıtır gecelerim sarışınlığını
uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
aysel git başımdan ben sana göre değilim.
benim icin kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
islığımı denesen hemen düşürürsün,
gözlerim hızlandırır tenhalığını
yanlış şehirlere götürür trenlerim.
ya ölmek ustalığını kazanırsın,
ya korku biriktirmek yetisini.
acılarım iyice bol gelir sana,
sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
aysel git başımdan ben sana göre değilim.
ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.
sevindiğim anda sen üzülürsün.
sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.
aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
sakın başka bir şey getirme aklına.
aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.
aysel git başımdan seni seviyorum...
Atilla İlhan
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
İzleyiciler
Hakkımda
Mary& Max

Film'den alıntı...
"İnsanlar inanılmaz mantıksızdı. hindistan' da çocuklar açlık çekerken insanlar neden yemeklerini çöpe atıyorlardı? Neden oksijene ihtiyaçları varken yağmur ormanlarını yok ediyorlardı? Ve neden asla zamanında gelmeyeceklerse otobüsler için zaman çizelgesi hazırlıyorlardı? en sevdiği fizikçiyle mutabık kaldı : sadece iki şeyde sonsuzluk vardır ; evrende ve insanın aptallığında."Mary & Max
Ayın fotoğrafı...

Bolu...