Blog hakkında...

----------------------------------------------------------
Yorum yazmak isterseniz yazıların bittiği yerde zarf işareti göreceksiniz oraya tıklayarak yorum yazabilir ; ya da sağ tarafta bulunan ziyaretci defterime leave a response'a tıklayarak yorumlarınızı iletebilirsiniz.

Gelelim Blog'umun ismine...
En üstteki fotoğrafın üstünde de gördüğünüz gibi ismi:
"Jail l`impression de ne pas t`avoir vu"

Çok anlamlı bulmuştum. Bir gün haberleri okurken karşılaştım bu cümleyle, aşklarıyla meşhur Fransa Cumhurbaşkanı ve aşk mektubu konu:) (http://www.hurriyet.com.tr/dunya/7391715_p.asp)

Olayın magazinsel kısmı değil de,
Ben sözün anlamındaki derinliğine hayran kaldım... evet, doğru kelime bu, hayran kaldım...
Bir özlem bu kadar güzel anlatılabilirdi...
Blog'umun adının Türkçesi:
"Sanki seni yüzyıllardır görmemiş gibiyim..."

Bana bu cümle o kadar çok şey hissettirdi ki...

Temelinde aşk olan bir özlem, tutku bu kadar güzel ifade edilebilirdi..

İşte bu kadar sevdiğim bir cümlenin blog'umun ismi olmasını hiç tereddütsüz istedim:)

Son olarak,
Blog'uma,
Dünyama,
Hoşgeldiniz!

Herkese keyifli dakikalar diliyorum...
----------------------------------------------------------------

3/05/2010

İçindekiler- Mart'a giriş...

 Göründüğü gibi midir herşey?


 Ve biz, dünkü biz miyiz?



 Ayın kitabı: Sunay Akın- Kız Kulesindeki Kızılderili

 Kitabı almama Kız kulesi adının geçmesi ve Sunay Akın isminin olması etkendi.

 Alınca hiç pişman olmadım.

 Kızılderilileri anlatan bir kitap diyebiliriz. Western filmlerini, Redkid'i hepimiz izlemişizdir. Beyazlar kötü Kızılderilileri öldürürler.

 Hatta ünlü bir söz wardır, "En iyi kızılderili ölü kızılderilidir" diye...

 Christoph Colomb, güneye kuzeye değil, bu sefer batıya gitmeye karar verir. 3 gemi yola çıkar ve bir gün "kara, kara!" diye bağırır aralarından biri.

 Kara görünmüştür. Kızılderililer Colomb'u çok iyi ağırlarlar. Ve Colomb tuttuğu günlüğüne şunu yazar "Ne kadar iyi insanlar. Bizi çok iyi ağırladılar. Kızılderililer sevgi dolu insanlar. O güne kadar hiç insan öldürmeyi düşünmedikleri için bizim gibi silahları yok. Sadece hayvanlar için okları war. Yrn buraya 50 kişi getirsem
hepsini öldürürüz" der...
 1 Hafta sonra onu çok iyi ağırlayan o iyi insanlara giderken 3 savaş gemisi ile gider ve bir çok asker...
Yıllarca Hollywood dünyası filmler çekti...

Çizgi film dünyası...

Sonunda hak adalet bulan fimler hani.

Filmlerden etkilenip Kızılderilileri görmek isteyenler gittiklerinde Kızılderililerden bir tane bile kalmadığını görmüşler...

Onlardan eser yok, ama kıyafetlerini ayakkabılarını satan bir sürü dükkanla karşılaşmışlar...

Ne kadar hak adalet yerini bulmuş değil mi?

Kızılderililer artık yoklar...



Herşey ne kadar göründüğü gibi? Ne kadar gerçeği yansıtıyor acaba?..
Hiç düşündünüz mü? Etrafınızdaki olaylar kişiler ne kadar gerçek?
Siz ne kadar gerçeği yansıtıyorsunuz çevrenize?



Ya biz? Çevremizdekiler? Biz dünkü biz miyiz?

Bir psikolog tv'de bundan bahsediyordu. Değişiyoruz, evet, dünkü siz ile bugünkü bile farklı.

Bazen üzülürüz, ne kadar değişti falan deriz çevremizdekilere. Ama kızmamalıyız. Herkes değişiyor, dünya değişiyor. Sen de değişiyorsun.

3 yıl önceye bakın, bir de şimdiye. Ne kadar aynısınız?

Sevdiğin biri artık "o" değil mi?
Değişmiştir, ama eskiden sevdiğindi. Ne zaman boyle birşey olsa, artık sevdiğim insanların onlar olmadığını gorsem ,
"benim bildiğim gibi hatıralarımda kalsınlar" derim...
Çünkü onlarla mutluydum o zamanlar. Geçmişte onları sevmemezliği ancak geçmişteki ben yapabilirdim çünkü, şimdiki ben sadece şimdiki onları sevip sevmeyebilirim..

Onemli olan, hayatta olumlu yonde değişmek zaten.


Değişen bir dünyadayız, gerçeklerin saklandığı bir dünyadayız...



Bu ayki şarkımız teomandan.

Konuya uygun olsun hem de sevdiğim olsun istedim.

Teoman'ın ilk kasedinden, en sevdiğim şarkı kendisi.

Teoman- Hiç kimse bilmez...



Ve mart ayında çıkan o güzel albümünün ilk klip şarkısı ile ayın klibi Aşktan Öte- Demir Demirkan,

Ayrıca ayın şarkıları şiirleri...



Beğenmeniz dileğiyle...

  CANSU




4 yorum:

  1. yine konu seciminiz çok güzel...acıkcası benim için değişim; bir yönümle aciyla birlikte yasanan ve gercekliğine inanmak istemediğim değişim bu.diğer yönümle ise; elinde sonunda yapılacak bir zorunluluktur, kaçınılmazdır...

    YanıtlaSil
  2. Kitabı versene bana "Steve Jobs" bitince onu okuyayım :)

    YanıtlaSil
  3. @burak, ben de seninkini isterim biliyorsun:)

    @tuba, tuğbacım dememde bir sorun yoktur umarım:) çok mutlu oldum yorumunu görünce. ne güzel bir takipcim var benim yorum yazann!:)
    çok tşkler tuğbacım! kişisel değişim bir de ruh değişimi var aslında senin de değindiğin gibi. ruh olarak acılarla mutluluklarla değişiyoruz, kişisel olarak her geçen gün yeni bir şey ogreniyoruz. büyümek bu mudur bilmiyorum:) mesela ben çok isterim yıllar öncesinden birine gitmeyi, ama ne "o", "o" artık, ne ben benim.. hayat işte:) anlaşılması gereken, herşey değişiyor da duygular eskimiyor, değişmiyor. ya da ben buna inanmak istiyorum:) umarım oyledir:))

    YanıtlaSil
  4. Estağfurullah yok bir mahsuru tabii, hatta mutluda oldum:)Teşekkürler...
    Bence de belirli kişilere duyulan duygular ne eskir nede değişir...Ben de öyle umuyorum:)
    Görüşmek üzere:)

    YanıtlaSil

İzleyiciler

Mary& Max

Mary& Max

Film'den alıntı...

"İnsanlar inanılmaz mantıksızdı. hindistan' da çocuklar açlık çekerken insanlar neden yemeklerini çöpe atıyorlardı? Neden oksijene ihtiyaçları varken yağmur ormanlarını yok ediyorlardı? Ve neden asla zamanında gelmeyeceklerse otobüsler için zaman çizelgesi hazırlıyorlardı? en sevdiği fizikçiyle mutabık kaldı : sadece iki şeyde sonsuzluk vardır ; evrende ve insanın aptallığında."Mary & Max

Ayın fotoğrafı...

Ayın fotoğrafı...
Bolu...

Sizce olmuş mu bu blog?:)